20 Ağustos 2010 Cuma

Bunny Munro'nun Ölümü

Nick Cave yazmış, Avi Pardo çevirmiş, Siren yayınlamış.

Okumadan geçmek hiç mümkün olmuyor. Fazla ayrıntıya girmeden biraz öyküden bahsedelim.
Bunny Munro, seks ve alkol bağımlısı bir adam. Kendi hayatının, kendisinin farkında değil. Dürtülerini engelleyemiyor ve vicdanının sesini kısmış. Yaptıklarının kötü olduğunu ve sonuçlarının olacağını mantık düzleminde hesaplayamıyor fakat, vicdanı gizliden gizliye kötü bir şeyler olacağı konusunda onu uyarıyor. Bir oğlu var, Bunny Junior, kendi profilinin tam zıddını resmeden. Oğlunun sorumluluğunu alması gerekirken daha çok kendi sorumluluğunu ona yüklüyor. Bir de şeytan kılığıyla dolaşıp, kadınlara saldıran bir sapık dolaşıyor ortalıkta. Bunny'nin yüzleşmek zorunda kalacağı aynası.

"Bunny Munro'nun Ölümü" aforizmalarla süslü, mesajı doğrudan veren bir eser değil. Mesaj, hikayenin içinde saklı. Yazarının Nick Cave olması romanı bir başyapıt yapmaya yetmiyor ne yazık ki. Hikaye fazla yaratıcı değil, bir edebi eser tadı vermiyor. Senaryo diliyle yazılmış, anlatıcı tamamen edilgen durumda. Bu dil yorumu kısıtlamakla birlikte, anlatımda akıcılık sağlamış. Kurgu çok başarılı, ritim iyi tutturulmuş.

Sonuç olarak Bunny Munro'nun ölümü, çok derin olmamakla birlikte, çok sarsıcı bir yer altı edebiyatı örneği. Etkileyici bir dram, Bunny Munro'nun değil, Bunny Junior'ın dramı.

Ve Bunny Junior için bir bölüm:

"Bunny Junior basamakları bir solukta tırmanıp katil zombilere dokunmamaya gayret ederek kordon boyunca yürür. Kolları kıllı ve kaslı büfecinin önünden geçer, çocuk yiyicilerin iş kovaladıkları yaya geçidini kateder ve bok lekeli sarı Punto'yu gördüğünde büyük bir rahatlama hisseder, ait olduğu yere dönmüş gibi. Kapıyı açar ve yolcu koltuğuna oturur. Ayakları o çılgın dansı yapar; yüreği bir örs kadar, bir çapa kadar, ölüm kadar ağır. Kapının kilit düğmesine basar, başını pencereye yaslayıp gözlerini kısar ve eskiden annesinin bazen nasıl tırlattığını hatırlar -  onun babasının gömleklerini koklayıp yatak odasında yerlere fırlatırken ya da yüzünü kırmızı rujla boyamış halde mutfakta yerde ağlarken gördüğünde mesela. Fakat babasının deyimiyle 'akli dengesi' yerinde olmasa bile her zaman güzel kokardı ve yumuşacıktı."








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...