3 Mart 2014 Pazartesi

İstanbul Kırmızısı

Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir.

Önce bu cümle sonra Ferzan Özpetek'in ismi, kitabı hiç düşünmeden kasaya götürmeme yetti.

Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir.

Değildir. Çünkü sizi gülümsetecek, ağlatacak, heyecanlandıracak, hatırasıyla kovalayan şey her zaman aşk olacaktır. Öyle sadece iki kişi arasındaki aşk değil sadece, bir sanata bir davaya, bir tanrıya, bir evlada duyulan da aynı güçlü aşktır.

Aşk'ı bırakıp kitaba dönersek, kitap tam bir hayal kırıklığıydı. Ben yazarların ilk kitaplarını okumaya bayılırım, hayata karşı söylenmek isteyen o kadar çok vardır ki onlarda, her cümlenin üzerinden sayısız kez geçilmiştir. Ama İstanbul Kırmızısı öyle değildi aceleyle yazılmış gibiydi hatta onda 8 aylık tarihi olan Gezi olayları vardı. Bir kitabın sekiz ayda yazılmış olması Dostoyevski değilsen edebi intihardır bana göre, bir de ilk kitabıysa saygısızlıktır biraz edebiyata. Ama kitap sekiz aylık değilmiş, hikayeye oturmayan, içine sinmeyen bazı olaylar varmış ve Gezi'nin kırmızılı kadın, kırmızı karanfille başlayan temasını, kendi  temasına yakın bulmuş ve kullanmış.

Ferzan Özpetek filmlerine hayranım, hikayelerine, üslubuna, karakterlerine. O kadar severim ki, izlerken filmin kokusunu alırım. Ama kitabında aradığım bazı şeyleri bulamadım. Kitap iki ayrı kurguda ilerliyor, bu iki hikaye tesadüflerle arada birbirine dokunuyor. Birinci hikaye yarı otobiyografik, bir İstanbul seyahati annesinin yanına gelişi, geçmişi, kendisi ve yaşadıklarıyla ilgili, ikincisi de orta yaşlı bir kadının bir ihanetle geçmiş ve geleceğini sorgulaması ve maceraya çağrı alması. Belki bu hikayeden güzel bir film doğardı. Çünkü sinema da hikaye zayıf bile olsa onu kurtaracak oyuncular, mekanlar, olaylar görüntüler, renkler yaratabilirsiniz, ama edebiyatta sadece iki silahınız var biri hikaye, diğeri ise üslup. Yazarın kendine özel bir üslubu olduğunu söyleyemeyeceğim şimdilik malesef, yazmaya devam ederse belki diğer kitaplarında oturur.

Kitap keyifsiz bir kitap değil. Kitabı satın aldığım kitapçının yanındaki kafeye oturdum ve kitabı bir oturuşta bitirdim. Ama bir kitabın bir oturuşta bitmesi her zaman herkes için iyi olmayabilir. Keyifli ve kolay okunan bir kitap olmakla birlikte benim beklentimin ve beğenimni altında bir anlatım diline, ve yeterince özenilmemiş klişe bir kurguya sahip. Keşke filmleri gibi derinleştirseymiş kitabını. Oysa teması ne kadar da derin, Aşk'ın kalıcılığı, çoğulluğu, kendi hayatından verdiği yaşanmış örnekler, öyle derin yerlere götürebilir ki insanı, ama sanki üstünden öylece geçilmiş sadece. Keşke Edebiyat'ın kalıcı gücüne daha çok inansaymış, bir kitap bir tuğladır, koyduğunuzda geri alamayacağınız yüzyıllarca yerinde duracak bir tuğla. Yazar yazar iken, bir kitap yazayım birileri okusun değil de, bir kitap yazayım nesiller okusun diye düşünmeli bence. Geride bırakacağı hepsi bir şaheser filmlerine güvenmiştir belki kim bilir. Oysa eminim anlatacak daha çok fikri daha çok hikayesi vardır.

Ama belki de;

Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...