10 Ocak 2011 Pazartesi

Trainspotting

İnsanoğlunun hüznü, seçim yapabilmesi ile başlar der sanat felsefesi.
Seçimler keşkelere, keşkeler pişmanlıklara dönüşür. Hangisini seçerseniz seçin seçmediğiniz de yer eder aklınızda. Geride isteyerek bıraktıklarınız bile takılır peşinize.

Modern dünyada ise, seçimler bizim olmaktan çok uzaktır. Aklımızın bile bizim olduğu şüpheliyken seçimlerimize nasıl güvenebiliriz?
İçinde yaşadığımız gezegenin üzerine, insanoğlunun yarattığı evren, tüm hayatımızı şekillendirdiği gibi, seçimlerimizin de karar organıdır. Nasıl yaşamamız, nerede oturmamız, neler yapmamız, neye inanmamız gerektiği bizim için çok önceden belirlenmiştir. Biz sadece bize sunulan alternatiflerden birini tercih edebilme lüksüne sahibiz. Sunulmayan alternatifler modern dünya için yok demektir.

Ve Trainspotting bu noktada bir reddediş romanıdır. Öğretilen ve dayatılan alternatifleri reddenlerin hikayesi. Seçmemeyi seçerek, kendi hayatlarını kendi çizmek isteyenlerin hikayesi.

Size sunulan ve yazılan hayatı reddettiğinizde, o hayat da sizi reddeder. Bedenin işine yaramayan maddeleri atması gibi, sistem de sizi içinden atar. Reddeden sizken, reddedilen konumunda, dışlanmışlığın boşluğunda salınmaya başlarsınız. Tutunabileceğiniz her dal çoktan kesilip fırlatılmıştır. Ve yine sistemin sizin için hazırladığı, sizi uyutacak, susturacak, unutturacak çöplüğünde yuvarlanmaya mahkum olursunuz. Dahil olmak istemediğiniz dünya, size kendi hazırladığı hurdalığında uygun bir yer bulacaktır.

Ve işte bu noktada da Trainspotting, bir reddediliş romanıdır. Sistemin alt kültür olarak adlandırdığı ve nimetlerinden dışladığı, cankilerin, alkoliklerin, AIDS'lilerin, şiddete bulaşmışların, öğütüp kustuğu insanların hayatlarının hikayesidir.

Trainspotting, İngiltere-Orange Kurgu Ödülleri’nin organizatörleri  tarafından yapılan ankette belirlenen mutlaka okunması gereken  “50 Çağdaş Roman” listesinde dünya edebiyatının önemli eserlerinden biridir. Kitapta kahramanların kendi ağızlarından yazılan hikayeler onların hayata bakış açılarını daha iyi vurgulaması yönünden önemlidir. Irwine Welsh’in kitabını aksanlı yazmış olması,yaşanan psikolojiyi anlatabilecek tarzda tekrarlara,yarıda kesilen cümlelere yer vermesi okuyucunun yaşadığı özdeşleşmeyi kuvvetlendirmiştir.

Trainspotting; İşsiz Glasgow’lu gençlerin Merkez istasyonuna giren trenlerin numaraları üzerine birasına oynadıkları küçük bir kumar.  
Trainspotting hayatın klişelerinden kaçan insanların bunun verdiği can sıkıntısına katlanabilmek için seçtikleri, dışarıdan anlamsız görünen yollara bir simge olarak seçilmiştir. 
Kitapta Trainspotting kavramı Begbie ve Renton’ın Merkez istasyonda Begbie’nin ayyaş babasıyla karşılaştığı ve babasının onu tanımadığı sahnede geçmektedir.

Tranispotting 1996'da Danny Boyle tarafında filme alındı ve kitabı kadar, hatta daha da fazla ilgi çekti. Başarılı edebiyat uyarlamaları arasında yerini aldı.
Trainspotting'in bir devam kitabı bulunmakta.; "Porno". En az Trainspotting kadar başarılı. Danny Boyle tarafından sinemaya uyarlanacağı haberleri geldiyse de kadronun kurulamaması nedeniyle askıya alındı. En son Türkiye'de yasaklanıp, yayımcısı Stüdyo İmge ceza almıştı. Sanırım maalesef hala yasaklı olmalı ki, satış dışı romanlar arasında. Bize Trainspotting'i de ilk getiren Stüdyo İmge'ydi. Şuan Siren yayınları tarafından yayımlanmakta.

Ve başkahraman Renton'dan;

" Ben hayatı seçmemeyi seçtim. Başka birşeyi seçtim. Nedeni mi, hiçbir nedeni yok. Aklın varsa nedene ne gerek var ki?"


2 yorum:

  1. Müthiş bir kitap olduğundan kesinlikle eminim,şu aralar tek istediğim bu kitabı almak.Yazınızı oldukça beğendim,ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...