29 Ağustos 2011 Pazartesi

A'mak-ı Hayal


Hangi yöne baksam bütün ufuklarım aynı. Öyle düz, öyle sonsuz bir mekan. Öyle sarı, buğday tarlaları. Başakları ayırsam kendime uzanacak bir yer bulsam, duyduğum tek ses rüzgarın sesi, kapatsam gözlerimi uykuya dalsam. Beyaz bir ışık inse yeryüzüne, gündüz vakti bir yıldız. Alsa beni, ona karışsam.

İşte benim hayalim, her gözümü kapattığımda karşımda bulduğum.

Artık hayallere az rastlanıyor, insanların hayal sandıkları arzuları. Ulaşmak istedikleri maddelerin yansıması, olamadıklarının yansıması. Bir başka "ben" dünyası.
Oysa hayaller "ben"in ötesindedir. Bu dünyayla ilgili değil, evrenin de ötesindedir. Görmediğimiz, yaşamadığımız hatta bilmediğimiz şeyleri, görebilme, yaşayabilme, bilebilme sanatıdır. Beynimizi bu dünyanın sıradan işlerinin ötesinde çalıştırabilmektir, arınabilmektir.

Ama yok insanlar hayal kurmuyorlar. Hayal kurmadıkça öyle renksiz, öyle sığ, öyle ışıksızlar ki.
Bir çiçeğe bakabilseler mesela, içinde yaşayabilseler, bir çiçek olabilseler. Bir renkleri olsa en azından biraz ümit verseler.

Filibeli Ahmed Hilmi A'mak-ı Hayal'de insandan öte bir insanın, hayaller dünyasında ilahi tırmanışını muhteşem bir tasvir yeteneğiyle anlatırken, bizim hayallerimizi de kaşıyıp, bize iz bırakan bir hediye bırakıyor.

Kitabı baş kahramanı Raci'nin arkadaşının mektubuna yazdığı cevaptan bir alıntı:

"...Artık ben öyle bir ruh oldum ki, benim için uzak, yakın, görünen, görünmeyen diye bir şey kalmadı. Madde alemi benim emrime mahkum, mana alemi irademin esiri. Böyle olmasına rağmen ben yine de açım. Ruhum kendisini doyuracak gıdayı henüz bulamadı. Arıyorum... Arıyorum... Neyi diyeceksin. Hiçi!
.....
    Bunun ne anlama geldiğini sana anlatmak çok zor. Fakat işte benim halim bu. Bu dünyada birşeye ihtiyacım olsaydı sana başvururdum. Lakin yok. Artık senden bir ricam var.
Lütfen beni unut ve meşgul etme!"




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...