29 Aralık 2010 Çarşamba

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Varoluşun acısı umutsuzluğun acısıdır.
Varoluşun acısı çaresizliğin acısıdır.
Hiçbir şey yapamayacağın bir zindana hapsolmanın değil, her şeyi yapabileceğin ama yolun sonuna varamayacağın bir kısır döngünün çaresizliği.
Hiçliğin evreninde salınma noktası.
Sınırsız olasılıklar dünyasında herşeyi yapabilme gücünü içinde hissettiğinizde, birden hafifler herşey, yerçekiminin azaldığını hissedersiniz, üzerinizdeki yükün azaldığını.

Zaten sahip olduğunuz hafifliği ağırlaştıranların farkına varılmalı ilk önce.
Toplumsal rolünü, siyasi görevlerini, insanlığa olan görevlerini, ideallerini takındığın ceketini sıyır at!
Ailene karşı sorumluluklarını, sevginin, aşkın verdiği bağımlılığı iliştirdiğin gömleğini çöz at!
Tanrıya olan inancını, günlük alışkanlıklarını, sosyal hayatını sıyır at!


Büyük bir hafiflik gelecek önce, değiştirilmez seçimler yapmanın, zamanı kendi isteğinde yönetmenin vereceği, muhteşem deneyim, büyük haz.
Özgürlüğün gerçek karşılığı.
Kaybedecek hiç bir şey yok; çünkü her şeyiniz, sizin onlara yüklediğiniz anlamlardan ibaretti.
Sildiğinizde anlamları, hiçbir şey kalmadı.
Artık cehennemdesiniz, dilediğiniz günahı işleyebilirsiniz.
İşte "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği"
Kimsesizliğin, anlamsızlığın, hem huzur hem acı veren özgürlüğü.

Milan Kundera'nın "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" romanı, işte bu felsefeyi büyük bir ustalıkla resmediyor.
Büyüsünü bozmak istemediğimden içeriğiyle ilgili fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Zaten edebiyat, kahramanlarının hayatının izlencesi, konuların ilginçliği değil, bize hissettirdikleri, öğrettikleriyle edebiyattır.

Ve kitaptan bir paragraf:

"Yaşamımızdaki sarsıcı durumları dile getirmek istediğimizde, ağırlık belirten eğretilemelere başvurmak eğilimindeyizdir. Bir şeyin bizim için büyük bir yük olduğunu söyleriz. Ya taşırız bu yükü ya da beceremez, okkanın altına gideriz, bu yükle didişir, kazanır ya da kaybederiz. Ya Sabina - sahi ne olmuştu ona? Hiç. İçinden terk etmek  geldiği için bir erkeği terk etmişti. Erkek onun peşinden mi gelmişti? Ondan intikam almaya mı çalışmıştı? Hayır. Sabina'nın dramı ağırlığın değil hafifliğin dramıydı. Onun payına düşen yük değil, varolmanın dayanılmaz hafifliğiydi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...