14 Şubat 2011 Pazartesi

Tol

Tol, Murat Uyurkulak'ın ilk romanı.
Yazarların ilk kitaplarını okumaktan her zaman büyük keyif almışımdır. Çünkü ilk kitaplar yazarların hayatları boyunca biriktirdikleri değerli anlamlarla doludur. Yazarların ilk kitaplarından o yazarın hayata bakış açısını, inançlarını az da olsa çözebilirsiniz. Yazar en değerli anlamlarının, kim bilir kaç kere düzeltip, kaç kere üzerinden geçmiştir. Birilerinin okuyabilme ihtimaliyle  onları en etkileyici şekle sokabilmek adına kim bilir kaç gece beyin sancıları çekmiştir. Geçmiş anılarıyla, şimdiki yaşadıklarıyla, inandıkları, inanmadıklarıyla, tanıdıklarıyla kim bilir kaç gece cebelleşmiştir.
Ve ne şanslıdır ki Murat Uyurkulak; tüm bu acısının karşılığını yazdıklarının kitap haline döndüğünü, insanların okuduğunu gördüğünde almıştır.
Ve ne şanslıyız ki biz, böyle içten, böyle muhteşem bir anlatımın eseriyle karşılaşabilme imkanı bulduk.
Tol; bir intikam romanı.
"Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi." cümlesiyle başlıyor.
Bir şeye inanmanın ve o uğurda yaşayıp savaşmanın hayat için ne kadar anlamlı ve inandığınız yolun hayata tutunmanız için ne kadar yardımcı olduğunu bir cümlede hissettiriyor bize.
İnançlar, arzular, yıkılan hayaller, uğruna kaybolanlar ve çaresizlikler üzerine bir hikaye.
Nadir karşılaşılan muhteşem bir üslup ve şiir gibi bir roman. Edebiyatın olağanüstü yaratıcılıkta bir hikayeyle değil, kelimelerin dansıyla, oyunuyla, anlamıyla edebiyat olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Bu noktada Murat Uyurkulak muhteşem bir edebiyat üstadı. Bunun için kitaplarının sayısına değil, cümlelerinize bakmanız yeterli.
Kitap olağanüstü bir sürükleyicilikle başlıyor, sizi sarıp sarmalıyor, bir süre sonra kahramanlar çoğaldıkça, ayırt edicilikleri azaldıkça ne yazık ki eski dikkatini kaybetseniz de kurgunun başarısı sizi devam etmeye istekli kılıyor.
Tol, içeriğiyle ve anlattıklarıyla daha çok konuşuluyor olsa da, bence dikkat çekilmesi gereken nokta daha çok yazarın üslubu ve anlatımındaki şiirselliğin başarısı olmalı. Çünkü bir başyapıtı yıllar sonra zamanının ötesinde de başyapıt yapacak olan üslubu olacaktır.

Ve kitaptan bir paragraf:

"Dünyada varoluşumun bu kadar sorunlu olacağını hiç tahmin etmemiştim. Yirmi yaşında, kalıbı, rotası, adı gayet belli bir hayata yazılıydım. Otuz yaşına geldiğimdeyse, bin kapıdan kışlanmış bir tavuk kadar şaşkındım. Ne bir rotam, ne kalıbım, ne de adım kalmıştı artık. Bildiğim, öğrendiğim hiçbir şeyden emin değildim. Ağzımı araladığımda, dudaklarım yuvarlaklaşıp bir balık misali ağır ağır açılıp kapanıyor, beynimde cümle fikrimi felç eden sıcak, koyu sıvılar dolaşıyordu. Oysa yaşlandıkça, en azından birkaç şeyden emin olması gerekmez miydi insanın?"
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...