tag:blogger.com,1999:blog-19471166052580403382024-02-07T06:30:04.942+03:00Edebi CinnetNihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.comBlogger34125tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-38166972325080175682016-08-05T21:59:00.000+03:002016-08-05T22:08:57.632+03:00Rüya Sakinleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinpE5fZqYAT3C0aU9Ufr0ig0UDAHlZjnIHAEWfZjRVB6GBBWVs1d_0-GONp3rHtAsqRDpmRGxfRlOjqvCrNwcdiFgonx-fvUKPtFBdGRMr2GnoEawbxEwurKDe9sa3wY3yk8RU9T_t67xP/s1600/IMG_0602.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinpE5fZqYAT3C0aU9Ufr0ig0UDAHlZjnIHAEWfZjRVB6GBBWVs1d_0-GONp3rHtAsqRDpmRGxfRlOjqvCrNwcdiFgonx-fvUKPtFBdGRMr2GnoEawbxEwurKDe9sa3wY3yk8RU9T_t67xP/s320/IMG_0602.JPG" width="240" /></a></div>
Aşk için söylenmemiş hiç bir cümle yok.<br />
Ama söylenenlerin hepsi öznel.<br />
Çünkü bütün aşklar biriciktir. Ne yoğunlukları, ne süreleri, ne acıları, ne mutlulukları benzer.<br />
Kimisi asil kimisi rezilken yaşanır, rezilken bile asil hissedilir, bazen asilken rezil.<br />
Bir anı tüm ömre yayabilecek;<br />
belki zeigarnik etkisi, belki de arzunun o belirsiz nesnesi.<br />
Cemal Süreya'ya göreyse aşk; "meşru bir şey olamaz. O da şiir gibi meşrulaşınca ölür."<br />
<br />
Dünyadan olmayan ve dünyadan başka bir yerde hissettiren.<br />
Hiç bir şey hissetmiyorken karnına dolması kelebeklerin ve ardından ölüp oturmaları göğsüne.<br />
Kelebeklerin ömrü kısadır, meleklerin de.<br />
Kanat perdeleri düşer netliğin çizgileri belirir.<br />
Aşk ne özgürdür ne köle. Sadece tek kişiliktir o nasıl isterse öyle olur.<br />
<br />
<br />
Aşk için söylenmemiş hiç bir cümle yok.<br />
<br />
<br />
Iris Murdoch Rüya Sakinleri'nde aşkın basitliğini ve özelliğini, öldürücülüğünü ve yok ediciliğini ama her şeyden önce kişiselliğini, sadece aşık olana ve o ana ait olan soyutluğunu; ölmek üzere olan Bruno ve onun çevresindekilerin ilişkilerinden son derece basit olarak anlatmaya çalışmış. Son derece sade ve akıcı bir dile sahip, eline alıp 2-3 günde bitirmemek çok zor.<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Bitirdiğinizde hayatta tutunulacak ya da sığınılacak bir sabitin olmadığının farkına varıyorsunuz. Ne örümcekler, ne pullar ne de aşk... </span><br />
<br />
Nigel'in mektubundan s.290:<br />
<br />
<span style="line-height: 18.2px;"><span style="font-family: inherit;"><i>"Aşk garip bir şey. Hiç şüphe yok ki dünyayı döndüren sadece ve sadece o. Tek önemli etkinliğimiz. Onun dışında her şey toz, çınlayan ziller ve can sıkıntıları. Ama öte yandan nasıl bir bela olduğu da malum. Nasıl da imkânsızı hayalinde yaratır, ulaşılmazın ayaklarına sarılır. Herkesin herkesi dilediği gibi sevebileceği, tuhaf bir düşüncedir. Doğada bunu yasaklayan hiçbir şey yok. Kediler krallara bakabilir, değersizler iyileri, değersizler değersizleri, iyiler iyileri sevebilir. Veee bir bakmışsınız: Büyük ışık belki gerçeği belki yanılsamayı ortaya koyarak yanıyor. Ve ne acıdır ki, çok sevgili Danby, gizleme kalbi yer bitirirken insan nasıl çoğu zaman yalnız seviyor, solipsizm içinde, beyhude bir kapsül içinde. Bu bir gelenek meselesi değil. Aşk gelenek dinlemez. Her şey olabilir, yani bir şekilde, korkunç bir şekilde, imkansız diye bir şey yoktur. Ah ben de bunu düşündüm canım ve bu acımın önemsiz bir parçası değildi hiç. Sen beni sevebilirdin. Bu ne yazık ki mantıksal olarak mümkündü. fakat benim gitmemem sebep görünen olanının olanaksızlığını anlamam değil, çok büyük aşkımın çok büyük bir yıkıcı olduğunu bilmemdir. Eğer aziz olsaydım seni sever ve bunu sana söyler, senin yanında kalır, sana hiçbir zarar vermez, seni zararsız hava gibi çevreler ve seni ne kadar sevdiğimi fark etmeni sağlardım. O büyük meleksi şeyin tahmin edilemez gücü, bir kere karanlık gizliliğinden sıyrıldığında bizi sürüklerdi...nereye mi? Bilmiyorum ama aşağıya. Senin rezil bir rolü oynaman gerekecekti. Bense.."</i></span></span><br />
<br />
<br />
<br />Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-87336339602177885262016-01-27T17:16:00.000+02:002016-01-27T17:18:36.345+02:00Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi75LlDEUpOFYX-TTJs5oZ8pYfCp0udDhAdz6UAYOqqYi8JR2At7WFQjW2jpUcOr7kzffhXQNA8nhnHNpmJ7cIn8SQNZplyhLOmhShpZdPMQpi5K-zYMUZu5F6Gg-j7x9Qsv2cLsbZIKNYe/s1600/FullSizeRender+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi75LlDEUpOFYX-TTJs5oZ8pYfCp0udDhAdz6UAYOqqYi8JR2At7WFQjW2jpUcOr7kzffhXQNA8nhnHNpmJ7cIn8SQNZplyhLOmhShpZdPMQpi5K-zYMUZu5F6Gg-j7x9Qsv2cLsbZIKNYe/s320/FullSizeRender+%25282%2529.jpg" width="240" /></a></div>
<br />
Ailen, öğretmenlerin, sokaktaki teyze, otobüsteki amca, mahallenin bakkalı, haberlerdeki adam, programdaki kadın, gazeteler, ders kitapları, takvim yaprakları hepsi sana, doğru olanın ne olduğunu anlatmak için el birliği ile çalışacak. Bütün doğrular seni tek bir doğruda yürütmek için. Hepsi kadim bir gerçeği saklamak için.<br />
O sürekli içeriden duyduğun, dünyanın aslında sana göre olmadığı hissi. İşte o dünya değil, yeryüzü değil, insanların yarattığı dünya... Evet sana göre değil.<br />
Hayattaki en büyük yanılgı, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilebileceğimiz yanılgısıdır.<br />
Gerçeğin peşinde koşup, bulduğumuz gerçekle cebimizdeki doğruların girdiği savaşta arada kalışımız hayatın en tahammül edilemez acısı.<br />
Ölümden sonra hayat yoksa, ya seni gerçekten sevmiyorsa, neyi değiştirir?<br />
<br />
Ve "Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra" uzun zamandır beni çok etkileyen az sayıda kitaptan biri. Barış Bıçakçı tertemiz yazıyor, dolandırmadan, süslemeden elmas berraklığında yazıyor. Vereceği duygu neyse tam onu alıyorsunuz okurken, uzaktan bakmıyorsunuz, yakından izliyorsunuz hikayeyi.<br />
Ve Başak:<br />
<br />
<i>"Ve ben bir adım atarak korkuluğa yaklaşacağım, saçlarımı balkondan aşağı sarkıtacağım, kendimi boşluğa bırakacağım. Yolda karşıma iyi niyetli biri çıkacak ve soracak olursa, aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gittikten sonra onlara anlayamayacakları şeyler anlattım, diyeceğim. Öyle olsun."</i><br />
<br />Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-38652709890212767502015-11-08T02:39:00.001+03:002015-11-08T02:40:54.378+03:00Bazuka<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmsHwTuAEj3YoT2qdZJnaWlM4MXpCiV8SLtGrNDnpuHPLBDqj_2DggixR9V57dAHKBkxqj-HMlUpi27accQj1uP3W6Ra4JBRiGjI6ql73NA5UkjA_3Fb8cceymHh7pZ2pANQkx6SYM9Jwp/s1600/IMG_4157.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmsHwTuAEj3YoT2qdZJnaWlM4MXpCiV8SLtGrNDnpuHPLBDqj_2DggixR9V57dAHKBkxqj-HMlUpi27accQj1uP3W6Ra4JBRiGjI6ql73NA5UkjA_3Fb8cceymHh7pZ2pANQkx6SYM9Jwp/s320/IMG_4157.JPG" width="240" /></a></div>
Kapitalizmin mantosunu giymiş, umarsız adımlarla dolaşan bir devdir modernite. Göğün tavanını süslü bir örtüyle kapatıyor da, bir floresan lamba yakıyor sanki. Bütün oksijeni emmiş emmiş de sadece ciğerleri değil tüm bedeni şişmiş.<br />
<br />
Az oksijenle yetinmeyi bileceksin modern zamanda, az samimiyetle, az dostla, çokça malla. Belki bolca kitapla ama Uyurkulak'ın "Tutkular Kitaplığı" öyküsünde bahsettiği gibi;<br />
<br />
<i>"Okudukça zevkleriniz incelir, daha tuhaf, daha rafine kitaplara, yazarlara el atmaya başlarsınız, bu meşgale sırasında muhtemelen hayat gailesi bakımından dibe doğru kaymaktasınızdır. Okuduklarınızı, müstesna olduğunu düşündüğünüz satırları birilerine anlatmak istersiniz, zira şahsa mahsusun hazzı kısa sürer, ömrü uzun olan paylaşmaktır. Fakat ortalığı her zamanki gibi kaba saba kelimeler, düşük cümleler işgal etmiştir o gürültüde sizi kimse duymaz. Okumak hem bir hayat başarısızlığının, ki unutmayın okumak mağlupların işidir, hem de derin bir yalnızlık hissinin sebebi olup çıkmıştır. Okuduğunuz onca kitabı, hayatınızı yatırdığınız o zorlu ve hassas meşgaleyi mezara götüreceğinizden korkmaya başlarsınız. Ve siz de bilirsiniz ki yalnız ölmek zordur. Arkanızda mutlaka bir kaç müttefik, bir kaç şahit bırakmak istersiniz."</i><br />
<i><br /></i>
Bazuka bir solukta okunabilen bir hikaye kitabı. Dokuz adet öyküden oluşan ince bir kitap. Yazarın önceki iki kitabı gibi Metis'ten çıktı. Yukarıdaki alıntı ilk hikaye "Tutkular Kitaplığı"ndan. Kendisi Reha Mağden'in "Yazgıların Tableti" kitabına nazire olarak yazılmış. Hemen hemen bütün öyküleri dergilerde ve farklı projelerde kullanılmış, hatta bir kısmı başka yazarlarla ortak yazılmış. "Kurtuluş On İki" gazeteci Ulaş Gürpınar'la, "Derviş" Ersan Üldes'le, "Kuş Yuvası" Aslı Ilgın Kopuz'la birlikte yazılmış. Açıkçası diğer yazarla ortaklaşa yazdıkları öyküleri kendi adıyla yayınlanmış bir kitaba almasına ben anlam veremedim. Ayrıca Tol'ü okurken duyduğum keyfin onda birini bu kitapta duyamadım. "Kırmızı" isimli öyküyü ayrı tutuyorum. Çünkü "Kırmızı" insanın ruhuna minik bir iğne darbesi atıp titretebilecek başarılı bir öykü.<br />
<br />
<i>"Çocuklukla yaşlılık arasındaki dönem araf misali; kitabesi ağır mesailerle, küçük hesaplarla, kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezartaşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar."</i><br />
<i><br /></i>
Sonuç olarak Murat Uyurkulak bence son dönemin en samimi, en derin anlatımlarına sahip bir yazar ve Bazuka da okunmaya değer bir kitap.<br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-11765339079291585982015-09-23T23:22:00.001+03:002015-09-23T23:23:41.247+03:00Başkalarının Gecesi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKV8YwsKaCRLweunU3aN0l1Kquu6LDVDtHGeomQygbDu_nTs3dZsTc0a0iTNfrd5rdLlX0FwclJ9LQjD6ssaQQIUOTro0Gvgz-xKXTT6G_w6wPx88yzmDzLSeoUnQfhDpaDtCiLpWcFU_R/s1600/IMG_3823.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKV8YwsKaCRLweunU3aN0l1Kquu6LDVDtHGeomQygbDu_nTs3dZsTc0a0iTNfrd5rdLlX0FwclJ9LQjD6ssaQQIUOTro0Gvgz-xKXTT6G_w6wPx88yzmDzLSeoUnQfhDpaDtCiLpWcFU_R/s320/IMG_3823.JPG" width="240" /></a></div>
Murathan Mungan şiirleriyle tam 17 yıl önce tanıştım. Şiirinde "Ortadoğu Estetiği" adını verdiği tarzıyla, seçtiği sözcüklerle ruhunuzu farklı zamanlara ve farklı coğrafyalara taşıyor. Çağrışım gücü yüksek mısraları, cümleleri, kelimeleri; okunduğunda size sizi anlattığı hissini duyuruyor. Masalsı anlatımı kendi geçmişinden, doğup büyüdüğü coğrafyada pişmesinden kaynaklanıyor.<br />
Mungan poetikası doğduğu coğrafyanın yanında; mitlerden, dinlerden, geleneklerden, tarihten, edebiyat dünyasından beslenir. Ayrıca kendisi kadın ya da erkek ideolojileri ile özdeş bir ilişki yaşamadığı için farklı bir görme biçimi olduğunu söylüyor.<br />
Tüm bunlar Murathan Mungan şiirini diğer şairlerden farklı bir tarafa taşıyor. Doğunun ve batının ortasında ruhunuzu titreten kadim bir ıslık gibi yükseliyor.<br />
<br />
<br />
<br />
"Görünmeyeni görmenin azabı<br />
İçimizde durmadan ödediğimiz<br />
ne ruhumun ay ışığı<br />
ne yırtıcı hayvanlarla güreşen<br />
yorgun bedenim<br />
ihtiyar atlar gibi kapandım içime<br />
yasını tutuyorum sonsuz bir kehanetin<br />
<br />
Görünmeyeni görmenin azabı<br />
Çılgınlıklar otu ağzımda<br />
Kırların yırtığına takılmış karaca<br />
Sıvası dökülmüş duvarlardaki<br />
Donmuş halı zamanı<br />
<br />
Çılgınlıklar otu ağzımda<br />
Değişik kalibreli intiharlar denedim<br />
Dipteki arayış boş kovan<br />
Başkalarının gecesi bitmedi daha."<br />
<br />
<br />Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-73285850347747538872015-08-30T00:43:00.000+03:002015-08-30T00:52:09.996+03:00İçimizdeki Şeytan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8Kd5B_w6RbswXDzb6qYhx-BtzXJCDP22QokOhqXHQs2UOGK27PYHq1yEjuPyaKkz5HkCQl_rXhX1QdfUTPOWN2iwEEN_fGhOXT-prvMtJyPGdRh3Jrg1UdyRjgUt-QBrEdfPVaTTbxwJT/s1600/IMG_3506.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8Kd5B_w6RbswXDzb6qYhx-BtzXJCDP22QokOhqXHQs2UOGK27PYHq1yEjuPyaKkz5HkCQl_rXhX1QdfUTPOWN2iwEEN_fGhOXT-prvMtJyPGdRh3Jrg1UdyRjgUt-QBrEdfPVaTTbxwJT/s320/IMG_3506.JPG" width="240" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;">Yatağımızın altında yaşayan canavar. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">Bazen dolabımızda, bazen tavan arasında. Kimisi şeytan der, kimisi hayali arkadaş. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">Önce korkarız, sonra görmezden gelmeye çalışırız. Ama o kadar oradadır ki; tüm imkansızların imkanı gibi. Sonra yine korkarız. Ve sonunda söküp atamadığımız yara kabukları gibi varlığına alışmaya başlarız. Onunla yaşayabilmek için onu tanımaya çalışırız. Yanımızda hiç kimse yokken o yanımızdadır, düştüğümüzde o yanımızdadır, ağlarken o yanımızdadır. Öyle yanımızdadır ki, bir taş gibi, bir arkadaş gibi, elimiz kolumuz gibi. Koşulsuzca oradadır. Bizi teselli eder, bizimle sohbet eder, bize hak verir, her zaman hak verir. Bize akıl verir, öyle ki; bir süre sonra hiç susmaz, asla kapanmayan bir radyo gibi sürekli sürekli sürekli; bizi ikna edene kadar konuşur. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">Artık korkmuyoruz, ondan da korkmuyoruz, başkasından da. Kimseden korkmuyoruz. Çünkü yanımızda taş gibi, kaya gibi, milyonlarca yıl yaşamış gibi, kadim bir canavar var. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">Tutunacak dalımız, ne yaparsak yapalım sarılacak yanımız, tüm günahlarımızı, yüklerimizi taşıyacak bir arabamız. Hata mı yaptık onun suçu, zayıf mı kaldık onun suçu, birini mi üzdük, hep onun, onun suçu. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">İşte o canavar, o şeytan; bizim iradesizliğimiz, tembelliğimiz, kibrimiz... Kendimizde görmek istemediğimiz, kabul edemediğimiz her şey o.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">İşte bu Şeytan; Sabahattin Ali'nin romanında Ömer'in en büyük savunma mekanizmasıdır. Aynı zamanda hem kurtarıcısı hem celladıdır. Ömrünü ve zekasını umarsızca harcamasının ana sebebidir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Sabahattin Ali öyle bir yazmış ki; kimse duyguların en çetrefillilerini bu kadar güzel tanımlayamaz. Etrafınızdaki psikologların hepsini toplayın, hiçbiri bu kitaptaki gibi karakter analizleri, ruhsal çözümlemeler yapamaz. Sabahattin Ali bir bilge, kadim bir bilge gibi, çoğu kişilerin bildiği ve tanımlayamadığı anları, duyguları, hayata ve insanlara dair tespitleri kusursuzca yazıya aktarmış.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Çağının aydının politik tavrını, riyakarlığını, ahlaki çöküşünü; toplumun sığlığını, Ömer'in aşkını ve karakterlerin ruhsal dalgalanmalarını kusursuz bir kurgu ile harmanlamış ve muhteşem üslubuyla tamamlamış. Okuduğum en iyi edebi eserlerden biri olduğunu hiç şüpheye düşmeden söyleyebilirim. s51:</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<em style="border-image-outset: initial; border-image-repeat: initial; border-image-slice: initial; border-image-source: initial; border-image-width: initial; border: 0px; line-height: 22px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="font-family: inherit;">“Evet, evet onun korkusu… İçimde bu ürkek dünyayı yaratan onun korkusu… Ben bu değilim… Ben başka bir şeyler olacağım… Yalnız bu korku olmasa… Hiçbir şeyi bana tam ve iyi yaptırmayacağına emin olduğum bu şeytandan korkmasam…</span></em><br />
<em style="border-image-outset: initial; border-image-repeat: initial; border-image-slice: initial; border-image-source: initial; border-image-width: initial; border: 0px; line-height: 22px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></em>
<em style="border-image-outset: initial; border-image-repeat: initial; border-image-slice: initial; border-image-source: initial; border-image-width: initial; border: 0px; line-height: 22px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="font-family: inherit;">Emin Kamil başını sallayıp gözlerini sinirli sinirli kırpıştırarak:</span></em><br />
<em style="border-image-outset: initial; border-image-repeat: initial; border-image-slice: initial; border-image-source: initial; border-image-width: initial; border: 0px; line-height: 22px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></em>
<em style="border-image-outset: initial; border-image-repeat: initial; border-image-slice: initial; border-image-source: initial; border-image-width: initial; border: 0px; line-height: 22px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="font-family: inherit;">Neden kızıyorsun? Neden şikayet ediyorsun? dedi. İçinde şeytan dediğin o şeyin en kıymetli tarafın olmadığını nereden biliyorsun? Sizin gibi beş hissinden başka duygu vasıtası olmayanlar bu daimi korkudan kurtulamazlar. Asıl sebep ve illetlere varabilseniz göreceksiniz ki en zayıf tarafımız dışımızdadır. Gözümüzü kör eden yedi renktir, kulağımızı sağı eden sesler, ağzımızı paslandıran yediklerimiz, kalbimizi önce coşturup sonra durduran sonsuz koşmalarımızdır. yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir."</span></em><br />
<br />Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-7564840776614505792015-08-17T00:09:00.000+03:002015-08-17T00:24:13.153+03:00Aylak Adam<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI5UsyLR0uoOw_p1bTW0RtNr5X4qVsNXsiIOY6gPaQORTa7KMWK6WqthIJOoeL3p1twb-t-6KaFwev2KxE_KFqHUvoQ6Wd7f-kw6U0ThbHbYJ2O2JWfN2yttRgaL3dfKChfmgAYnNmnk9I/s1600/IMG_3291.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI5UsyLR0uoOw_p1bTW0RtNr5X4qVsNXsiIOY6gPaQORTa7KMWK6WqthIJOoeL3p1twb-t-6KaFwev2KxE_KFqHUvoQ6Wd7f-kw6U0ThbHbYJ2O2JWfN2yttRgaL3dfKChfmgAYnNmnk9I/s320/IMG_3291.JPG" width="240" /></a></div>
Kendinin yüzde kaçı sensin?<br />
Doğduğun coğrafya, inandığın kitap, konuştuğun dil, doğduğun aile, gittiğin okul, seçtiğin meslek, ya da yapmaya mecbur olduğun meslek, toplumsal cinsiyet rollerin, toplumsal statünün sana dayattığı görevler.<br />
Hepsine yüzde versek sana ne kadarı kalır?<br />
Pek fazla bir şey kalmaz. Ama tırmalarsan alırsın, ama tırmalarsan kanarsın.<br />
Öğrendiklerin, çoğu yalan.<br />
Hayatta tutunmaya değecek pek bir doğru bulamazsın. Belki yaratırsın.<br />
Kendin dışındaki sana öğretilen yüzdeleri kendinden çıkarırsan, içinde bir boşluk kalacak, yanında da bir boşluk kalacak. Sağın solun bir bakmışsın hep boş. Ama kendin olmayı seçebilecek kadar cesursan, kendin olarak yaşayacak kadar da cesursundur. Bir kere gördüysen zaten artık kimse ikna edemez seni. Miden bulanır, tiksindirir içinde olmak.<br />
<br />
Aylak Adam C. de tiksinmiş bir adam. Uydurulmuş rollerden, zorunluluklardan, küçük hesaplardan, sahtekarlıklardan, sıradanlıktan tiksinmiş. Çoğu zaman kendiyle de iç hesaplaşma içinde, sıradanlığın kolaylığına alışıp kaybolmamak için sürekli tetikte.<br />
<br />
Yusuf Atılgan'ın "Aylak Adam" romanın en önemli özelliklerinden biri de psikanalitik motifler içermesi. Saplantı haline getirdiği kadın bacakları ve kulak kaşıma tikinde bu motifleri belirgin bir şekilde görebiliyoruz. Daha net olanı ise, kendisini büyüten, annesi yerine koyduğu Zehra teyzesine olan büyük bağı, babasına olan nefreti ve çocukken yaşadığı travmayla iyice büyümüş, ve gelecek hayatını bir kadınla yaşayacağı gerçek sevgiyi arayarak geçirmesine neden olmuştur. C. hayatından çıkardıklarından oluşan bu boşluğu kendi yarattığı bu anlamla doldurmaya çalışmaktadır. Kimi zaman da çoğumuz gibi, anlamı büyüttükçe altında ezilmektedir.<br />
<br />
Aylak Adam zamanının çok çok ötesinde hikayesi ve anlatımıyla, çağdaş Türk edebiyatının en başarılı romanlarından biri. Yeniden okunduğunda keyif verebilen nadir kitaplardan.<br />
Ve s.41 ile veda:<br />
<br />
<i>"Ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı. Kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. 'İş avutur,' derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu. Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktır onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şöför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak! Gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. Çabasız. Ama biliyordu: Yetinmeyecekti. Başka şeyler gerekti. Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi."</i><br />
<br />
<br />
<br />Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-19822246843136230962015-07-27T21:38:00.000+03:002015-07-27T21:41:05.820+03:00Kürk Mantolu Madonna<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.basit.biz/wp-content/uploads/2015/01/kurk-mantolu-madonna.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.basit.biz/wp-content/uploads/2015/01/kurk-mantolu-madonna.png" height="320" width="225" /></a></div>
Kimilerine göre boşa geçmiş bir ömrün hikayesi, kimilerine göre çoğu kişinin ömründe tadamayacağı bir ödül.<br />
<br />
Bir hayatı değerli kılan ne?<br />
<br />
Dünyanın bütün manzaralarından bakmak, bütün coğrafyalardan insanlar tanımak?<br />
Denemek hep denemek, her yerden iz almak, iz bırakmak?<br />
Çok sevmek, aşkın ateşinde tadını kaybedene kadar pişmek?<br />
Çok inanmak?<br />
Karanlıklardan saklanıp tertemiz yaşamak?<br />
Bir kuş gibi özgürce, ya da hayatını başka hayatları kurtarmaya, aydınlatmaya feda ederek?<br />
Dünyanın bütün acılarını görmek?<br />
Dünyaya hep hatırlanacak bir kitap, hayatlar kurtaracak bir aşı bırakmak ?<br />
Hangi nefes daha anlamlıdır?<br />
<br />
Bir hayatı değerli kılan ne?<br />
<br />
Biri 90 yaşında, biri 2 yaşında, biri ipek çarşafta biri asfalt üstünde ölürken.<br />
Bir hayatı değerli kılan ne?<br />
<br />
Nihilizm bir hortlak gibi, topraktan elini çıkarıp ayak bileğimden yakalıyor. İnce uzun parmakları, kirlenmiş tırnakları ile beni aşağıya toprağa çekmeye çalışıyor. Kimi zaman düşüyorum, düştüğüm yerden gökyüzüne bakıyorum. Muzip mi muzip bir güneş çapkınca göz kırpıyor, alabildiğine parlak, acıtırcasına parlak. Sonra o bulut, o bembeyaz bulut. O Bulut çok güzel.<br />
<br />
İşte "Kürk Mantolu Madonna"'nın özeti;<br />
Bazen bir kişi, sadece bir kişi, hayatı değerli kılmaya yeter.<br />
<br />
s.72:<br />
<i><br /></i>
<i>"Yerimden fırlayarak boynuna sarılmak ve onu ağlaya ağlaya öpmek için müthiş bir arzu duydum. Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?"</i><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-63225074412743262142015-03-14T00:14:00.000+02:002015-03-14T00:14:14.679+02:00Yıldız Kız<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/e/e5/Jerry_Spinelli_-_Stargirl.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/e/e5/Jerry_Spinelli_-_Stargirl.jpg" height="320" width="204" /></a></div>
Şimdi ben nasıl anlatsam yıldızların kadim sessizliğini. Ürkek ve bilge ellerini. Hiç gördün mü hayatında bir yıldız ? Öylesine parlak gecede ve öylesine kayıp gündüzde.<br />
<br />
Bazı yıldızlar var ki öyle her zaman gökyüzünde değiller. Bazen bir bakmışsın bir otobüste, bir okulda, bir lokantada, sokakta, bazen bir bakmışsın yanı başında. Söylediklerinden çoğu zaman bir anlam çıkaramazsın, başka bir dilde konuşur gibi kullanırlar kelimeleri, öyle her yerde duyduğun basma kalıplar yok. Tüm ezberleri bozan, tüm tabuları kıran, korkutucudur cümleler. Bazen ne saçmalıyor bu dersin de sonra sonra anlarsın. Sen başka şey görürsün, o bambaşka bir şey. Sen yerden bakarsın o gökten. Onları gördüğün yerde tanırsın.<br />
<br />
Nasıl, nasıl bir korku tanrım bu. Bu kocaman, delice parlaklık, soludukça ciğerlerime kıymık kıymık batan o koku.<br />
<br />
Şimdi ben nasıl anlatsam size yıldızların kadim sevgisini. Anlatamam, damarlarımda gezer durur çaresizlik. Yıllarca susmuş, hiç konuşmamış gibi, bir kelime söylesem, anlamını kimseye anlatamam. Öyle garip, öyle rahatsız edici.<br />
<br />
<br />
Jerry Spinelli "Yıldız Kız" isimli bir ilk gençlik romanı yazmış. Ama öyle derin, öyle metaforik bir anlatımla yazmış ki, her okuyanın keyif alacağı cinsten. Sıradışı insanlara adanmış bu romanı okumanız bir gününüzü bile almaz. Hakkında fazla da yazacak bir şey yok. Sizinde karşınıza bir gün bir yıldız çıkmışsa ya da siz o yıldızlardan biriyseniz seversiniz. Arka kapağından:<br />
<br />
<br />
<i>"Anlaşılmaz biriydi. Bugündü. Yarındı. Kaktüs çiçeğinin baygın kokusu, küçük bir baykuşun gölgesiydi. Onu aklımızdaki bir panoya iğnelemeye çalıştık, ama iğne panoya saplanmadı ve o uçararak uzaklaştı."</i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-34376083152071814802014-11-06T10:47:00.003+02:002014-11-06T10:52:17.049+02:00Şairlerin Dirilişi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkfYOAekEGKEcVmIGGfBuT4aiBn6yKOAa_i7YFCYChpMdju4DZrDTWSA7iudbNBOUepMTnk4lYrJqUZHYFeSymILtdlKt44BT8pG_IsWm6wXdgG2HCOmI0N9zD93dE47wguu3mFPL_vX82/s1600/Upon+these+dead+trees.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkfYOAekEGKEcVmIGGfBuT4aiBn6yKOAa_i7YFCYChpMdju4DZrDTWSA7iudbNBOUepMTnk4lYrJqUZHYFeSymILtdlKt44BT8pG_IsWm6wXdgG2HCOmI0N9zD93dE47wguu3mFPL_vX82/s1600/Upon+these+dead+trees.jpg" height="320" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Karanlık düşünceleri içinde; gri mezar taşının<br />
Ruhun yapayalnız bulacak kendisini.<br />
Bir tek kişi bile kalabalıktan<br />
İzlemeyecek senin gizlilik saatini.<br />
<br />
Ses çıkarma o ıssızlıkta<br />
Bir yalnızlık değil bu.<br />
Çünkü yaşamda önün sıra<br />
Duran ölülerin ruhları.<br />
<br />
Şimdi sevgili hüznüm, boynumun borcu<br />
Gerçi sensiz düşünemem sanırsın.<br />
Bir kuzeyde ayın buza vurmasını<br />
Üç buçuk milyon kişinin bir ağızdan yemin etmesini<br />
Denizin yenilen tafrasını.<br />
<br />
Yani ölüme sevgilimi hüznüm, boynumun borcu<br />
Yaşarken diri olarak<br />
Severken diri olarak<br />
Ölünce diri olarak<br />
Dipdiri bir gövdeyle.<br />
<br />
<i>2 Büyük Şair'in 2 Şiir'inden 2'şer kıta</i><br />
<i> E.A.P. ve T.U </i><br />
<i> ruhlarına saygıyla....</i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-58720125341943271042014-08-29T00:41:00.001+03:002014-08-29T00:47:43.615+03:00Kahramanın Sonsuz Yolculuğu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://static.idefix.com/cache/0/270/79368" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://static.idefix.com/cache/0/270/79368" height="320" width="221" /></a></div>
Herkes kendi hikayesini kendi yazar. Kimi bir yol hikayesidir, kimi durum. Kimi aşkla dolmuş bir yaşamındır, kimi boşa geçmiş bir ömrün.<br />
Hepimizin çıktığı yol kahramanın yolculuğudur. Nerede, kiminle, nasıl yaşıyorsak yaşayalım, önümüze düşmanlar, rehberler, eşik bekçileri, savaşçılar ve kahramanlar çıkacak.<br />
Karşımızda insanlar duracak, hastalıklar, parasızlık, bazen aile, bazen arkadaşlar.<br />
Ama en çok kendimiz duracağız. Kendi antagonistimiz kendimiz olacağız.<br />
Kendimizi Acheron'a kadar sürükleyecek olan da kendimiziz, Bulut Krallığı'na çıkaracak olan da.<br />
Kiminle savaşmaya karar verirsek verelim aynı anda içimizdeki canavarın üstüne yürüyeceğiz. O incindikçe biz de incineceğiz.<br />
<br />
Yol biraz cesaretle ilerler, biraz korkuyla geriler. Yeter ki yola çıkmaya karar verelim.<br />
<br />
Joseph Campbell dünyanın bütün mitolojilerini incelemiş ve bütün kahramanın yolculuklarının tek bir arketip kahramanın varlığından ilerlediği sonucuna varmış. Psikanalistlerin araştırmalarıyla paralel olarak yaptığı incelemelerinde; tüm mitlerin, tüm hikayelerin, tüm insanoğlunun düşlerinin kökeninde yatan aynı ruhun dinamiğinin belirtileri olduğunu ortaya koymuş. Yazar bunu psikanalize bağlıyor son derece haklı sebeplerle, ama son zamanlarda hani şu evrensel hafıza dediğimiz şeyin kimyasal elle tutulur kanıtlarına da RNA'larımızda rastlandığını ben buraya eklemek istedim. Aslında daha uzun ve derin olan arketipler konusuna henüz burada giremedim, belki bir KSY 2 yaparım ya da Vogler'ın "Yazarın Yolculuğu" eserine bir yazı yazarsam onda da geçebilirim. Vogler "Kahramanın Sonsuz Yolculuğu" 'ndan etkilenerek ve faydalanarak, bir senaryo matematiği yaratmış, çok da başarılı olmuş, önde gelen Hollywood film şirketlerine öykü danışmanlığı yapmış ve her senaryo yazarının okuması gereken büyük bir eser yaratmış, o da başka bir yazının konusu olsun. Tanıştıran Kerem Deren'e selam olsun.<br />
<br />
Kahramanın Sonsuz Yolculuğu S-38<br />
<br />
<i>"Ve nerede bir nefret bulacağımızı düşünürsek orada bir tanrı bulacağız; nerede bir başkasını öldürmeyi düşünsek orada kendimizi öldüreceğiz; nerede dışa doğru yol almayı umsak orada kendi varlığımızın merkezine geleceğiz; nerede yalnız olduğumuzu sansak orada bütün dünyayla birlikte olacağız."</i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-37111589349052051182014-08-09T00:47:00.003+03:002014-08-09T00:49:22.187+03:00Bir Kayıp Denizci<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.hermeskitap.com/catalog/images/can_bir_kayip_denizci.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.hermeskitap.com/catalog/images/can_bir_kayip_denizci.jpg" height="320" width="205" /></a></div>
Kaybolmak için bir denize ihtiyacınız yok, ya da çöle, uzaya ya da labirente. İhtiyacınız olan şey biraz merak, bir kaç yalnızlık.<br />
<br />
Yol zihninde, kaben, marsın, mezarın. Hangi cennete ya da cehenneme koşmak istiyorsan koş.Ama senden başka kimsenin sana yol göstermesini bekleme. Kimse giremez aklının nemli zindanlarına, kurak çölüne, sarmaşıklarla örüp sakladığın belleğine.<br />
Minotauros'u, Canavarını öldürecek tek kişi sensin.<br />
<br />
Yollar çoğu zaman götürmez insanı bir yere, kendisine; ayrılıp çoğalırlar, seçmeye zorlanırız, kayboluruz.<br />
Beklersek belki bir akıntı Luis'inki gibi götürecek bizi karaya, belki açıklarda kaybedecek. Beklersek yola çıkamamanın ağırlığı, adım bile atamadan indirecek yaşlılığını üzerimize belki,<br />
belki de yeterince beklersek, ölüm gelir, boşa geçmiş bir ömrün teselli hediyesi...<br />
<br />
"Bir Kayıp Denizci" Kolombiya Deniz Kuvvetlerinden Luis Alejandro Vleasco'nun fırtınadan tek başına bir salla kurtularak, denizde geçirdiği 10 günü anlatıyor. Büyük usta Marquez'in gazetecilik yıllarında, denizcinin ağzından kaleme aldığı 14 günlük yazı dizisinin yıllar sonra kitaplaştırmış hali.<br />
<br />
Denizde ilk ve son gününden birer paragraf.<br />
<br />
<i>"Gözümü kırpmamıştım ama uyandığımı sandım. Gerinince kemiklerim acıyla kütürdedi. Derim ateş içindeydi. Fakat sabah ışıl ışıl ve tatlıydı, çevremdeki aydınlık ve giderek hızlanan rüzgarın uğultusu gibi bana eşlik eden bir sürü olay, kurtarıcıları bekleyebilmem için güç veriyordu. Doğduğumdan beri ilk kez, yirmi yıldır ilk kez, kendimi çok mutlu hissediyordum."</i><br />
<i><br /></i>
<i>***</i><br />
<i><br /></i>
<i>"Bitkin durumda gözlerimi kapadım, ama güneş artık yakmıyordu, ne açlık ne de susuzluk duyuyordum; yaşama ve ölüme karşı kayıtsızlıktan başka hiçbir duygu yoktu içimde. Evet ölüyordum. Bu düşünce de içimi tuhaf ve kasvetli bir umutla dolduruyordu."</i><br />
<i><br /></i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-9036201644007605142014-07-16T00:50:00.000+03:002014-07-16T00:54:01.989+03:00Benim Hüzünlü Orospularım<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://photos1.blogger.com/blogger/1208/1706/1600/markez%20huzunlu.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://photos1.blogger.com/blogger/1208/1706/1600/markez%20huzunlu.jpg" height="320" width="193" /></a></div>
Eleştiri falan yok, sitenin adına kanmayın. Okuduğum kitaplarla ilgili beylik laflar edemeyecek kadar nihilistim, önüne geleni okuyup sonra oturup eleştirisini yazamayacak kadar zamansız. Bunu neden yazıyorum; eleştiri lafı bana son zamanlarda küstahça gelmeye başladı, vazgeçtim.<br />
<br />
Benim derdim ne hissettiğim, okuduğumun ne hissettirdiği, ötesi burada yok. <br />
<br />
Neyse kitaba geçelim. 94 sayfalık bir kitap, boşa geçmiş 90 yıllık bir ömrün hikayesi. Daha sevememişken yıllar tarafından yorulmuş bir kalp, dünyayı gezemeden yaşlanmış bacaklar. Nihayetinde aşkı bulur. Öyle sonbahar aşkı değildir bu. Tüm ömrünü şehvet merkezli şefkatlerle geçiren, parasını orospulara harcayan bu adamın 90 yaş armağanı elbette finale yakışır olmalıydı. 14 yaşında bir bakire. Gündüz düğme dikmekten bitkin düşüp geceleri derin uykularla geçiren uyuyan bir prenses. Ve adam aşık olur. Aşık olduğu genç kız değildir esasında. Çıplak bir kadına arzu ya da utanç duymadan bakabilmesi, duyduğu şefkat, gördüğü masumiyettir. Aşkı şehvetin önüne geçmiştir. İlk defa hayalini kurduğu, yazılarına konu olan, umursadığı bir beden. Aslında çoğunlukla bir bedendir ki kız uyansın onunla konuşsun onla zaman geçirsin gibi bir arzusu yoktur. Adamın derdi aşkı bulmak ve aşka aşık olmaktır nihayetinde. 90 yaşında aşkı keşfederseniz, aşık olduğunuz kişiden çok aşkın izini sürersiniz.<br />
<br />
Belli ki aşkın sizi ne zaman bulacağı belli olmuyor, bazen bir lütuf, bazen bir ceza olarak iner omuzlarınıza. Ama eninde sonunda en çok hatırladığınız, hayatı en çok anlamlandıran, yaşadığınızı en çok hissettiren şeydir aşk. Mutlu ya da mutsuz son, yaşanmış ya da yaşanmamış olsun bazen kalbinizde, bazen belleğinizde, bazen düğüm düğüm boğazında bir ömür durur.<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;"><i>"K<span style="background-color: white; color: #201615; line-height: 18px; text-transform: lowercase;">atedralin saati yediyi vurduğunda gökyüzünde pembe renkli, berrak, tek bir yıldız vardı; geminin biri kederli bir veda çığlığı attı; yaşanabilecekken yaşanmamış tüm aşkların sıkıntısını bir </span></i></span><i>G</i><i style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; color: #201615; line-height: 18px; text-transform: lowercase;">ordion düğümü gibi hissettim gırtlağımda."</span></i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-78893906830826525762014-03-03T00:39:00.002+02:002014-03-03T00:39:47.761+02:00İstanbul Kırmızısı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAy4Af0AXWhDDj02t1WPP0eLOa_yCRHas3j5s3SXXxo0wRg75tATdF6gSMxP6fUd1iNEHCxbYO4yE9L5lnxHG8AfjUIHrqSsgXNCqXS_C5rAxFV0EToP1EKfHPQQDJwldAmSyViM6QeVDo/s1600/istanbul_kirmizisi_1baski-3650-01CF-F57C+(1).jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAy4Af0AXWhDDj02t1WPP0eLOa_yCRHas3j5s3SXXxo0wRg75tATdF6gSMxP6fUd1iNEHCxbYO4yE9L5lnxHG8AfjUIHrqSsgXNCqXS_C5rAxFV0EToP1EKfHPQQDJwldAmSyViM6QeVDo/s1600/istanbul_kirmizisi_1baski-3650-01CF-F57C+(1).jpg" height="320" width="205" /></a></div>
<i>Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir.</i><br />
<i><br /></i>
Önce bu cümle sonra Ferzan Özpetek'in ismi, kitabı hiç düşünmeden kasaya götürmeme yetti.<br />
<br />
<i>Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir.</i><br />
<i><br /></i>
Değildir. Çünkü sizi gülümsetecek, ağlatacak, heyecanlandıracak, hatırasıyla kovalayan şey her zaman aşk olacaktır. Öyle sadece iki kişi arasındaki aşk değil sadece, bir sanata bir davaya, bir tanrıya, bir evlada duyulan da aynı güçlü aşktır.<br />
<br />
Aşk'ı bırakıp kitaba dönersek, kitap tam bir hayal kırıklığıydı. Ben yazarların ilk kitaplarını okumaya bayılırım, hayata karşı söylenmek isteyen o kadar çok vardır ki onlarda, her cümlenin üzerinden sayısız kez geçilmiştir. Ama İstanbul Kırmızısı öyle değildi aceleyle yazılmış gibiydi hatta onda 8 aylık tarihi olan Gezi olayları vardı. Bir kitabın sekiz ayda yazılmış olması Dostoyevski değilsen edebi intihardır bana göre, bir de ilk kitabıysa saygısızlıktır biraz edebiyata. Ama kitap sekiz aylık değilmiş, hikayeye oturmayan, içine sinmeyen bazı olaylar varmış ve Gezi'nin kırmızılı kadın, kırmızı karanfille başlayan temasını, kendi temasına yakın bulmuş ve kullanmış.<br />
<br />
Ferzan Özpetek filmlerine hayranım, hikayelerine, üslubuna, karakterlerine. O kadar severim ki, izlerken filmin kokusunu alırım. Ama kitabında aradığım bazı şeyleri bulamadım. Kitap iki ayrı kurguda ilerliyor, bu iki hikaye tesadüflerle arada birbirine dokunuyor. Birinci hikaye yarı otobiyografik, bir İstanbul seyahati annesinin yanına gelişi, geçmişi, kendisi ve yaşadıklarıyla ilgili, ikincisi de orta yaşlı bir kadının bir ihanetle geçmiş ve geleceğini sorgulaması ve maceraya çağrı alması. Belki bu hikayeden güzel bir film doğardı. Çünkü sinema da hikaye zayıf bile olsa onu kurtaracak oyuncular, mekanlar, olaylar görüntüler, renkler yaratabilirsiniz, ama edebiyatta sadece iki silahınız var biri hikaye, diğeri ise üslup. Yazarın kendine özel bir üslubu olduğunu söyleyemeyeceğim şimdilik malesef, yazmaya devam ederse belki diğer kitaplarında oturur.<br />
<br />
Kitap keyifsiz bir kitap değil. Kitabı satın aldığım kitapçının yanındaki kafeye oturdum ve kitabı bir oturuşta bitirdim. Ama bir kitabın bir oturuşta bitmesi her zaman herkes için iyi olmayabilir. Keyifli ve kolay okunan bir kitap olmakla birlikte benim beklentimin ve beğenimni altında bir anlatım diline, ve yeterince özenilmemiş klişe bir kurguya sahip. Keşke filmleri gibi derinleştirseymiş kitabını. Oysa teması ne kadar da derin, Aşk'ın kalıcılığı, çoğulluğu, kendi hayatından verdiği yaşanmış örnekler, öyle derin yerlere götürebilir ki insanı, ama sanki üstünden öylece geçilmiş sadece. Keşke Edebiyat'ın kalıcı gücüne daha çok inansaymış, bir kitap bir tuğladır, koyduğunuzda geri alamayacağınız yüzyıllarca yerinde duracak bir tuğla. Yazar yazar iken, bir kitap yazayım birileri okusun değil de, bir kitap yazayım nesiller okusun diye düşünmeli bence. Geride bırakacağı hepsi bir şaheser filmlerine güvenmiştir belki kim bilir. Oysa eminim anlatacak daha çok fikri daha çok hikayesi vardır.<br />
<br />
Ama belki de;<br />
<br />
<i>Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir.</i><br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-51764890578127819562013-04-27T00:52:00.003+03:002013-04-27T00:55:07.780+03:00Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şöförü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigAHxH2OEB-Em5_tuDRkR_Xj8UTLTL4MbZdQ6uslz4Ul4n7qW3Cj6fGgR3I7hhmBgvC-9nB5YrBkSvq0IWF132N892PyGmiAc3JUPc-wTM2wHbxWMYqMefMWBCVgfKl8gCm-jgL4kPul9z/s1600/101023Tanr%C4%B1Olmak%C4%B0steyenOtob%C3%BCs%C5%9Eof%C3%B6r%C3%BC.widec.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigAHxH2OEB-Em5_tuDRkR_Xj8UTLTL4MbZdQ6uslz4Ul4n7qW3Cj6fGgR3I7hhmBgvC-9nB5YrBkSvq0IWF132N892PyGmiAc3JUPc-wTM2wHbxWMYqMefMWBCVgfKl8gCm-jgL4kPul9z/s320/101023Tanr%C4%B1Olmak%C4%B0steyenOtob%C3%BCs%C5%9Eof%C3%B6r%C3%BC.widec.jpg" width="221" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Herkesin kaybolmaya ihtiyacı vardır.</div>
<div class="MsoNormal">
Kaybolmak için bir
nedene, kaybolacağı bir köşeye, o köşeden geçiş yapabildiği bir evrene. Ben bu
kitapta o evreni buldum. Okurken kayboldum.</div>
<div class="MsoNormal">
Etgar Keret'ın harikalar diyarı, yüzeylerden başlıyor, gittikçe
derine en derine iniyor. 1'i
kısa, 1'i uzun 22 hikaye. Uzun olan Kneller'ın Mutlu Kampı, Wristcutters: a love story ismi ile kısa film olarak filme uyarlanmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
Kitabı Siren yayınlamış, Avi Pardo çevirmiş. </div>
<div class="MsoNormal">
Daha önce yazarın Filistin'li yazar Samir El-Youssef ile birlikte yazdıkları Gazze Blues adlı kitabını okumuştum. Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şöförü de Gazze Blues gibi tek lokmalık. Ama daha fazla nefes kesiyor, ve eminim ki içindeki bazı hikayeleri unutmam mümkün olmayacak.</div>
<div class="MsoNormal">
Kitabın arka kapağına Siren, The New York Times'ın kitap için söylediği "Kahkahalarla Güldürüyor" cümlesini yapıştırmış. Ben kahkaha atmadım, gülümsemişimdir bir yerlerde belki ama kitabın kahkaha attırma gibi bir özelliği yok. Kara mizah olarak bilinse de daha çok büyülü gerçeklik tarzına giriyor, ki en sevdiğim edebi akımlardan biridir. Gerçekle fantezinin arasındaki çizginin ya da aslında ne olduklarının, okurken benim için hiç anlamı yok. Önemli olan hissettirdiği ve Keret hissettirmiş, aforizmalar yaratacak kadar, derinlere inmiş. Hayranlık uyandırıcı bir hayal gücü ve sade bir anlatım. </div>
<div class="MsoNormal">
Hikayeler arasında beni en çok etkileyeni "Borular" isimli olanı. O yüzden alıntımı onun içinden yapacağım; belki bu sefer daha uzun ama kısaltmaya kıyamadım, kaybolacağımız köşelerimizi icat edebilmek dileğiyle ;</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i>"Şimdi bir meleğim galiba. Yani kanatlarım var, başımın üzerinde de bir hale. Benim gibi yüzlerce insan var burada. İlk geldiğimde herkes yere çömelmiş benim bir kaç hafta önce boruya yuvarladığım misketlerle oynuyordu.</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Cennet'in hayatlarını iyilik yapmaya adamışların yeri olduğunu sanırdım, ama öyle değilmiş. Tanrı böyle bir karar vermeyecek kadar merhametli ve müşfik. Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri. Bana buraya kendilerini öldürerek gelenlerin hayatlarını tekrar yaşamaları için dünyaya geri gönderildiklerini söylediler, çünkü ilk seferinden hoşnut kalmamaları ikinci seferinde uyum sağlayamayacakları anlamına gelmiyor. Ama gerçekten uyum sağlayamayanların sonunda geldikleri yer burası. Hepsi değişik yollardan gelmişler cennete. </i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Buraya Bermuda Şeytan Üçgeni'nin belli bir noktasında uçağa takla attırarak gelen pilotlar var. Mutfaklarındaki dolaplara girerek gelen ev kadınları var. Sırf içlerine girip buraya gelmek için uzayda topolojik bükülümler keşfeden matematikçiler var. Şayet orada çok mutsuzsanız ve birileri size ciddi bir algı sorununuz olduğunu söylüyorsa, buraya gelmek için kendi yolunuzu bulmak zorundasınız. Bulursanız lütfen bir deste iskambil kağıdı getirin, çünkü misketten gına geldi."</i></div>
Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-38925585660515519692012-12-06T00:50:00.002+02:002012-12-06T00:55:00.519+02:00TAŞIDIKLARI ŞEYLER<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaEVa-tVIUm9TktumTkzyK0SL4WU_R4oPYcfmbKaVUClQR230lg-Ac_-2uCgwwbT4zF0b9MASbiMTy0mHr8ksTcLrxNfg-kqwyy-LjZN9Xni19OF5sRJq0r5yNthnlT79BhSxNuXt9L1oH/s1600/9786055903190.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaEVa-tVIUm9TktumTkzyK0SL4WU_R4oPYcfmbKaVUClQR230lg-Ac_-2uCgwwbT4zF0b9MASbiMTy0mHr8ksTcLrxNfg-kqwyy-LjZN9Xni19OF5sRJq0r5yNthnlT79BhSxNuXt9L1oH/s320/9786055903190.jpg" width="221" /></a></div>
"Taşıdıkları Şeyler", bir Vietnam gazisinin, Tim O'Brien'ın yazdığı savaş romanlarından birisi. Böyle duyunca kulağa ne kadar da klişe geliyor. Ama bu kitabın içindekiler klişe kelimesinin yanından bile geçmiyor.<br />
Yazar kitaba muhteşem bir giriş yapıyor, somut olarak taşıdıkları şeylerle başlıyor ( silahları, mühimmatları, özel eşyaları, yiyecekleri, ilaçları, hatıraları, çok uzun bir liste...) soyut şeylerle devam ediyor, gittikçe derine inen bir soyutluk. Yazar savaşta kendisinin ve arkadaşlarının yaşadıklarını, kurgusal hikayelerle harmanlayıp sunuyor. İlk başta gerçek bir hikaye olarak okumaya başladığınız romanda, bir yerden sonra gerçekle kurgulanmış oranın arasındaki çizgi tamamen siliniyor. İşte bu noktada tam bir savaş hikayesi. Yazar da sürekli buna gönderme yapıyor;<br />
"Savaşta belirlilik duygusunu, dolayısıyla hakikat duygusunu yitirirsin, bu yüzden gerçek bir savaş hikayesinde hiçbir şeyin tam olarak doğru olmadığı rahatlıkla söylenebilir."<br />
<br />
Tim O'Brien müthiş bir betimleme ustası. Öyle ki; sizi olduğunuz yerden koparıp, Vietnam'a çatışmanın tam ortasına atıveriyor. Bu kitabı okumak bir film izlemekten farksız. Her şey gözünüzün önünde. Yağan yağmurun sesini, alevlerin sıcaklığını, bataklığın kokusunu duyabiliyorsunuz. Bundan daha önemlisi, yazarın hissettiğini (ki aslında yazarın mı, yoksa yaratılan kahramanın mı hissettiğidir muamma) hissedebiliyorsunuz. Tiksintisi ile tiksinti, şokuyla şok, korkusuyla korku, öfkesiyle öfke duyuyorsunuz. Kitabın genel kurgusu da bu açıdan çok başarılı. Kitabın içindeki bölümler tam içine girdiğiniz ruh haline uygun olarak devam ediyor.<br />
<br />
Kitabı benim için en etkileyici kılan yönlerinden birisi de, bu savaş romanı içerisinde sadece savaşa değil, ölüme, hayata, korkuya, ümide, intikam duygusuna, aşka, sıradanlığa, depresyona, hırslara felsefi yönden bakabileceğiniz bir nokta bulabiliyorsunuz..<br />
<br />
Tim O'Brien, savaştan görevini tamamlayarak kurtulmayı başarmış ve Harvard üniversitesinde eğitimine devam etmiş. Kitapta kendi açıklamasına göre, onu yaşadığı anıların girdabından kurtaran şey, yazmak, böylece yaşadıklarını kendinden ayırmak, somutlaştırmak olmuş. bu sayede sivil hayata çok kolay uyum sağlayabilmiş. "Taşıdıkları Şeyler" "New York Times Yüzyılın Kitapları" listesine girmeyi başarmış. Sonuna kadar da hak ediyor. Kitap "Siren Yayınları"ndan çıkmış ki; Siren yayınları son zamanlarda en güvendiğim ve en beğendiğim kitaplara imza atan yayınevi. Ve bu kitabın bu kadar akıcı olmasının mimarlarından birinin de çevirmeni Avi Pardo olduğunu düşünüyorum. Çevirdiği kitaplara imzasını atıyor, sanki tekrardan yazıyor.<br />
Sonuç olarak "Taşıdıkları Şeyler" okuduklarım arasında akılda kalacak romanların arasına girmeyi başardı.<br />
<br />
"Serttiler.<br />
Ölebilecek adamların bütün duygusal yükünü taşırlardı. Elem, dehşet, sevgi, özlem - soyut şeylerdi bunlar, fakat soyut şeylerin de somut bir ağırlığı vardı. Utanç verici anılar taşırlardı. Zor zaptedilen korkaklıklarının ortak sırrını taşırlardı, kaçma veya donup kalma ya da gizlenme içgüdüsü ve pek çok açıdan yüklerin en ağırıydı bu, çünkü hiçbir zaman sırtından indiremezdin, mükemmel bir denge ve duruş gerektirirdi. Onurlarını taşırlardı. Bir askerin en büyük utancını taşırlardı, yüz kızarıklığını. Öldürür ve ölülerdi. Çünkü bunu yapmasalar utanırlardı. Savaşta bu yüzden vardılardı zaten, olumlu hiçbir şey yoktu, ne düş, ne görkem, ne de onur; onursuzluğun yüz kızarıklığı olmasın yeter ki. Utançtan ölmemek için ölürlerdi."Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-19763510518866090072012-10-05T01:02:00.001+03:002012-10-05T01:02:48.687+03:00Kum Kitabı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTxQpEX2VNqZn5dUm93Sfwri0Be-uTbrlRM2jOW7PBRe1ghjGKwNyqHt1eYvMymQahVIIWnZVHlS60gBKw7W_KfizywgKYph636qiM4rv8oDtSMxb2bmT7dlajEdO_McC2rMNQz7bgG65u/s1600/kitap.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTxQpEX2VNqZn5dUm93Sfwri0Be-uTbrlRM2jOW7PBRe1ghjGKwNyqHt1eYvMymQahVIIWnZVHlS60gBKw7W_KfizywgKYph636qiM4rv8oDtSMxb2bmT7dlajEdO_McC2rMNQz7bgG65u/s320/kitap.jpg" width="212" /></a></div>
Bazen ölsem diyorum.<br />
sahilde güneşlenmeye uzanır gibi,<br />
uzanıp sıcak kumlara,<br />
kum olsam.<br />
Unutsa sevdiklerim,<br />
hiç yaşamamışım gibi. <br />
Ben de unutsam,<br />
kaybolsam.<br />
<br />
<br />
Kum kitabı Borges'nin öykü kitaplarından bir tanesi. Borges benim favori yazarlarımdan biri. Kendisi yazar olduğu kadar, okuma sanatçısı, kütüphaneci, şair ve filozoftur. Yoktan yaratmaz, varolanı büyüler dönüştürür.<br />
<br />
1975'te yazdığı Kum Kitabı, kendi hayatından bir çok öğe barındıran aynı zamanda fantastik öykülerden oluşmuş bir kitap. Esere adını veren Kum Kitabı adlı fantastik öyküde şeytani bir kitaptan bahsedilir. Adı Kum Kitabı çünkü; kitabın da kumun da ne başı var ne sonu.<br />
Yazarın tüm kitaplarında olduğu gibi Kum Kitabı'nda da, hayatla ilgili düşünülmüş ve varılmış muhteşem noktalar var.<br />
Kitabın bir öndeyişi değil, benim gibi önsözlerden hoşlanmayanlar için bir sondeyişi var, işte en sevdiğim. Bu sondeyişte öyküleriyle ilgili açıklamaları, esin kaynakları ve kendi yorumları bulunuyor. Öylkülerinden biri "There ara more Things" 'i yazma sebebinin, Edgar Allan Poe'nun(kendisi büyük bir hayranıdır) öykülerini parodileştirdiğini düşündüğü Lovecraft'ın ölümünden sonra yayımlanan bir öyküsünü katletmek amacı taşıdığından bahsetmiştir bu sondeyişte. Acınacak bir ürün diye bahseder. Acınası bulduğu bu öyküde bile dehasını gizleyemiyor.<br />
<br />
"Bir şeyi görebilmek için onu anlamak gerekir. Koltuk insan bedenini, eklemlerini ve tüm organlarını önceden kabullenir; makas da kesme eylemini. Bir lamba ya da bir taşıt için ne demeli? Bir vahşi, misyonerin İncil'ini algılayamaz; bir gemi yolcusu halatları tayfaların gördüğü gibi göremez. Evreni gerçekten görebilmiş olsaydık belki onu anlardık."<br />
<br />
<br />Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-68626769623465320482011-08-29T14:04:00.000+03:002015-08-17T00:29:20.285+03:00A'mak-ı Hayal<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGkUGdb7q_KGsBOchd1djejWR5npm81cdyi5QLeF0d2ECBp-d0JagEe6ft7nEJ-varoEyDcbOUEfrQZ-dgB91YkrDgmmqGZu-qb-tjM3qamhEV6TO3dt1njzx1GiQ-Z5kmnu2_oPuop1Lu/s1600/IMG_3295.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGkUGdb7q_KGsBOchd1djejWR5npm81cdyi5QLeF0d2ECBp-d0JagEe6ft7nEJ-varoEyDcbOUEfrQZ-dgB91YkrDgmmqGZu-qb-tjM3qamhEV6TO3dt1njzx1GiQ-Z5kmnu2_oPuop1Lu/s320/IMG_3295.JPG" width="240" /></a></div>
<br />
Hangi yöne baksam bütün ufuklarım aynı. Öyle düz, öyle sonsuz bir mekan. Öyle sarı, buğday tarlaları. Başakları ayırsam kendime uzanacak bir yer bulsam, duyduğum tek ses rüzgarın sesi, kapatsam gözlerimi uykuya dalsam. Beyaz bir ışık inse yeryüzüne, gündüz vakti bir yıldız. Alsa beni, ona karışsam.<br />
<br />
İşte benim hayalim, her gözümü kapattığımda karşımda bulduğum. <br />
<br />
Artık hayallere az rastlanıyor, insanların hayal sandıkları arzuları. Ulaşmak istedikleri maddelerin yansıması, olamadıklarının yansıması. Bir başka "ben" dünyası.<br />
Oysa hayaller "ben"in ötesindedir. Bu dünyayla ilgili değil, evrenin de ötesindedir. Görmediğimiz, yaşamadığımız hatta bilmediğimiz şeyleri, görebilme, yaşayabilme, bilebilme sanatıdır. Beynimizi bu dünyanın sıradan işlerinin ötesinde çalıştırabilmektir, arınabilmektir.<br />
<br />
Ama yok insanlar hayal kurmuyorlar. Hayal kurmadıkça öyle renksiz, öyle sığ, öyle ışıksızlar ki.<br />
Bir çiçeğe bakabilseler mesela, içinde yaşayabilseler, bir çiçek olabilseler. Bir renkleri olsa en azından biraz ümit verseler. <br />
<br />
Filibeli Ahmed Hilmi A'mak-ı Hayal'de insandan öte bir insanın, hayaller dünyasında ilahi tırmanışını muhteşem bir tasvir yeteneğiyle anlatırken, bizim hayallerimizi de kaşıyıp, bize iz bırakan bir hediye bırakıyor.<br />
<br />
Kitabı baş kahramanı Raci'nin arkadaşının mektubuna yazdığı cevaptan bir alıntı:<br />
<br />
<i>"...Artık ben öyle bir ruh oldum ki, benim için uzak, yakın, görünen, görünmeyen diye bir şey kalmadı. Madde alemi benim emrime mahkum, mana alemi irademin esiri. Böyle olmasına rağmen ben yine de açım. Ruhum kendisini doyuracak gıdayı henüz bulamadı. Arıyorum... Arıyorum... Neyi diyeceksin. Hiçi!</i><br />
<i>.....</i><br />
<i> Bunun ne anlama geldiğini sana anlatmak çok zor. Fakat işte benim halim bu. Bu dünyada birşeye ihtiyacım olsaydı sana başvururdum. Lakin yok. Artık senden bir ricam var.</i><br />
<i>Lütfen beni unut ve meşgul etme!"</i><br />
<br />
<br />
<br />
<br />Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-88238224935772070762011-05-15T15:59:00.000+03:002011-05-15T16:07:18.097+03:00Kaybolan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.sanatlog.com/wp-content/uploads/2009/04/what-was-lost-v.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://www.sanatlog.com/wp-content/uploads/2009/04/what-was-lost-v.jpg" width="216" /></a></div>Ufuk bir yandan çizilirken, diğer yandan kayboluyor. Batıya giderken doğuyu kaybedip batının sonunda doğuyu yeniden buluyoruz. Hiçbirşeyi kaybedemiyoruz. Sonsuz bir dairenin içinde tüm kaybolanlar.<br />
<br />
Kaybolan, bir kitap, kitabın içinde bir kağıt, kağıdın üzerinde bir not, notu yazan bir dost.<br />
<br />
Kaybolan, önce özgürlük, sonra onur, ardından bir ömür. <br />
<br />
Kaybolan, yuvadaki sıcaklık, sonra aşk, toprağa verilen bir arkadaş. <br />
<br />
Kaybolan, önce hırs, ardından neşe, yavaş yavaş sönen öfke. <br />
<br />
Kaybolan, önce masallar, sonra melekler, sonra şeytan en son tanrı.<br />
<br />
Kaybolan, her ne ise, iz bırakacak bir diğerinde.<br />
<br />
"Kaybolan" Catherine O'Flynn'ın ilk romanı.<br />
<br />
Bir kız çocuğunun hikayesinin gölgesinde, bir alışveriş merkezinde, birbilerine dokunan, tutunan, birbirlerini koparan, yansıtan insanların romanı. Modernizm ikonu alışveriş merkezi, kaotik bir aynalar evreni. Kimi zaman gerçeği olduğu gibi yansıtırken, çoğu zaman çarpıtan, yanıltan karanlık bir dünya.<br />
<br />
Herşeyi not etmeli, hiç bir şeyi gözden kaçırmadan kaydetmeli.<br />
<br />
Ve "Kaybolan" dan Kimliği Belirsiz Güvenlik Görevlisinden bir alıntı:<br />
<i><br />
" Gözleriniz kalabalık üzerinde gezinirken belli kişilere takılır. Belki altın, çingene küpeleri takmış, parlak yüzlü bir kıza. Belki koyu renk peruklu yaşlı bir hanıma. Radyo düğmesini gelişigüzel çevirip kanal iğnesinin nerede durduğunu görmek gibi bir şeydir.<br />
<br />
Yüzler arasındaki bu yüzler... Ne işleri var Green Oaks'da? Yeni gömlekler alan yalnız adam. Pazar gününü atlatmaya çalışan mutsuz çift. Herhangi birinin dikkatini çekmeye çalışan kadın. Kalabalık günlerde, havada süzülerek tavana takılıp kalan balonlar gibi dört yüz bin farklı hikaye.<br />
<br />
Green Oaks, tuğla ve harçtan fazlasıdır, bunu hep biliyordum ben. Sesler birbirine karışır ve mekana kendi sesini verir. Kimse farkına varmaz ama herkes duyar. Onları buraya getiren budur işte: Alçak düzeydeki statik hışırtısı. Doğru frekansa ayarlayabilseydiniz içine girebilir ve hepsini birden duyabilirdiniz. Green Oaks'da ne bulmayı umduklarını duyardınız. Green Oaks'ın onlara nasıl yardım ettiğini... Bana kalırsa Green Oaks her birine yardım edebilir. Bence o bütün sesleri duyuyor."</i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-38808230825608616902011-04-02T02:11:00.000+03:002011-04-02T02:15:08.491+03:00Kimlik<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.kitapokuyoruz.com/kapak/62621-Kimlik.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://www.kitapokuyoruz.com/kapak/62621-Kimlik.jpg" width="200" /></a></div>"Kimlik" bir Milan Kundera eseri. Şekil itibariyle ince, kısa bölümler halinde hazırlanmış çok kolay okunan bir roman. Ruhların aşkla olan çatışmalarını çok güzel anlatan sade bir hikaye.<br />
<br />
İnsan ruhu biriciktir. Bu biriciklik bir lanet gibidir çoğu zaman. Hayat tecrübenizin, yaşınızın, sevdiklerinizin miktarı ne kadar olursa olsun, seçimleriniz, kararlarınız, hisleriniz yalnız sizin sorumluluğunuzda olan, tek başına mücadele etmeniz gereken şeylerdir. Çıkmazlara düşme, düşüşünüzle yüzleşme kaçınılmazdır. Anlatacaklarınız, anlayacakları, ifade edebilecekleriniz denediğinizden çok daha az olacaktır.<br />
<br />
En büyük kalabalıklarda bile mücadeleniz tek kişilik.<br />
Bu yüzden korkar insan yalnızlıktan. Dostluğa, aşka verdiği değer bundan. Bu yüzden inanılır ruh eşlerine, tamamlayacak yarımlara.<br />
Oysa her ruh eşsizdir.<br />
Ölümsüz aşklar bile kader değil, bizim sorumluluğumuzdadır.<br />
Biz yapar, biz parçalar, biz yıkarız.<br />
"Kimlik"te Kundera'nın resmettiği işte bu yalnızlık, bir başınalık.<br />
Aşkın, hayatın, mutluluğun pamuk ipliğine bağlılığı.<br />
Chantal ve Jean-Marc'ın birbirlerine yabancı, birbirlerine muhtaç aşk hikayesi. <br />
<br />
Ve "Kimlik"ten bir paragraf:<br />
<br />
<i>"Chantal, çıra gibi tutuştuğunu</i>, <i>cildinden terlerin süzüldüğünü duyumsuyordu, al al olmuş yanaklarının söylediği cümleye ölçüsüz bir anlam kazandırdığını biliyordu; Jean-Marc, o sözlerle</i> <i>(ah, aslında ne kadar da anlamsız sözlerdi!) onun kendini ele verdiğini, gizli eğilimlerini ona sergilediğini düşünmüştü herhalde, işte bundan dolayı şimdi utançla kızarıyordu; bir yanlış anlaşılmaydı bu, ama ona bunu açıklayamazdı, çünkü saldırısına uğradığı bu ateş, bir süreden beri onun yabancısı değildi; o ateşe gerçek adını koymayı bir türlü kabul etmemişti, ne var ki bu kez ne anlama geldiğinden kuşkusu yoktu ve işte bu nedenle de ondan söz etmek istemiyordu, bunu yapamazdı."</i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-43812153564820603682011-03-23T01:42:00.000+02:002011-03-23T20:35:00.383+02:00Manzaradan Parçalar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.filozof.net/Turkce/images/stories/kitaplar/Manzaradan%20Parcalar.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://www.filozof.net/Turkce/images/stories/kitaplar/Manzaradan%20Parcalar.jpg" width="213" /></a></div>Orhan Pamuk'un "Manzaradan Parçalar" kitabı bir derleme. Derlemeler, eğer yazarının hayranı değilseniz itici gelir kulağa. Yazarların tıkandığı zamanlarda şöhretlerinden faydalanmak adına, yeni bir roman yazana kadar isimlerinden söz ettirme ve maddi kazanç sağlama amacıyla piyasaya sürdükleri kitaplar gibi görülür. Aynen bu amaçla derlemeler hazırlayan yazarlar da yok değildir. Ama Orhan Pamuk'un "Manzaradan Parçalar" kitabını okuyup, bu kitap için aynı fikirde olmak mümkün değil. "Manzaradan Parçalar"ı okumak, Orhan Pamuk'un gözünden dünyaya bakmak gibi. Onu anlamak, onunla özdeşleşmek, gördüklerini görebilmek...<br />
Pamuk yazar olmadan önce resme sevdalıymış. Resim yapmaya devam etmese de, kitabı okurken içinde bir ressamın hala yaşadığını anlayabiliyorsunuz. Hayatın en basit, en sıradan ayrıntılarını dahi o kadar kolay bulup, o kadar kolay renklendirebiliyor ki onu büyük bir yazar yapan etkenlerden birinin resim yeteneği olduğunu fark edebiliyorsunuz. Özellikle sanat bölümünde bizim şöyle bir bakıp geçebileceğimiz resimleri, onun öyküleştirip, ete kemiğe büründürdüğünü gördüğünüzde yeteneğine olan hayranlığınız katbekat artıyor. <br />
"Manzaradan Parçalar" yaşayan bir efsaneyi, bu büyük yazarı yazar yapan tüm hikayeyi gözler önüne seriyor. Romandaki kahramanlarını olduğu noktaya getiren hikayeyi başarıyla kurguladığı gibi, Orhan Pamuk'u Orhan Pamuk yapanı samimiyetle anlatmaya çalışıyor. Meraklı, hırslı ve yalnız bir çocuğun tek kişilik mücadelesi.<br />
Orhan Pamuk okumamış, onu yeterince tanımamış kişiler için, daha az anlam ifade edebilir, "Siyaset ve Diğer Vatandaşlık Dertleri " bölümüyle güncel tarihin içine hapsolabilir "Manzaradan Parçalar". Ama okumaya, yazmaya, kitaplara aşık her insanın keyifle okuyup, saklayabileceği bir kitap aynı zaman da.<br />
Ve herşeyden önce Orhan Pamuk'u "Manzaradan Parçaları" yazmaya iten sebep, her yazarın ruhunda kaynayan kendini anlatabilme, anlaşılabilme sevdası.<br />
Ve kitaptan bir bölüm:<br />
<i>"Benim için okumak, metnin anlattığı şeyi</i> <i>aklımızın sinemasında canlandırma işidir. Okumakta olduğumuz metinde başımızı kaldırır, bakışlarımızı duvardaki bir resme, pencereden dışarıya ya da karşımızdaki manzaraya çeviririz, ama aklımız gördüğümüz şeyle değil, az önce hakkında okuduğumuz öteki dünyayı canlandırmakla meşguldür. Yazarın hayal ettiği öteki dünyayı bizim görebilmemiz, mutlu olabilmemiz için hayal gücümüzün harekete geçmesi gerekir. Bu da okuduğumuz metnin, öteki mutlu dünyanın yalnız okuyucusu değil, bir parçası, hatta biraz da onun yaratıcısı olduğumuz izlenimini vererek bizi mahrem bir mutluluğa çağırır. Kitap okumayı, iyi bir edebiyat eserini okumayı vazgeçilmez yapan şey, bu mahrem mutluluktur işte."</i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-16951499030427079142011-03-14T01:11:00.000+02:002011-03-15T01:19:40.516+02:00Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgErbNkide_stmdMuV_JLBTyJ2I3bpN8nypevGc5DewExJFAR5ut_ZLBrfIyPuQCeIkpEFMG54f47_t-Rn7fsVqGJ0Z2Vux0ZCdZVtpyOagWy9KGy72gJZEFFr1_pSTeOgS4d8tlFPSHBM/s320/CALVINO+SE+UNA+NOTTE+D%27INVERNO.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgErbNkide_stmdMuV_JLBTyJ2I3bpN8nypevGc5DewExJFAR5ut_ZLBrfIyPuQCeIkpEFMG54f47_t-Rn7fsVqGJ0Z2Vux0ZCdZVtpyOagWy9KGy72gJZEFFr1_pSTeOgS4d8tlFPSHBM/s320/CALVINO+SE+UNA+NOTTE+D%27INVERNO.jpg" /></a></div><a href="http://images-mediawiki-sites.thefullwiki.org/07/1/6/6/60705753751741078.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><br />
</a><br />
<a href="http://www.ilknokta.com/urun/B/975-081-381-8.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><br />
</a><br />
Italo Calvino "Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu" romanını eline alıp okumaya başladığında kendini, başkahramanı yine kendin olan bir öykünün içinde, bir yolculukta buluyorsun. Varışın değil yolculuğun amaç olduğu, birbirinden bağımsız ama birlikte bir bütün gezegenler senin evreninde kümeleniyor; okuma evreninde. Okurken yalnızsın, kitaplar senin canlandırdığın dünyalar. Kapaklarını kapattığında susuyorlar.<br />
Bu kitapta bu sefer bizim değil, yazarın susturduğu 10 ayrı hikaye var. 11.nci hikaye tüm bu hikayeleri içine alıyor. Bu 10 hikaye tamamlanmamış değil de, tamamlanmış ama paylaşılmadan yarıda kesilmiş, yarım hikayeler gibi. Hepsinin genel taslak halinde görevleri var. Calvino kitabın sonradan eklenen sunuş bölümünde bunları bir grafik ile belirtmiş. Edebiyatta fazla rastlanmayan bir şekilde bu kitabın matematiği var diyebiliriz. Deneysel diyebiliriz, post-modern diyebiliriz. Calvino'nun geleneksel hikaye kurgusunun bir adım ötesinde daha orjinal birşeyler yaratma çabası, tamamlanmamış hikayelerini toplayıp bütünlediği bir kitap diyebiliriz.<br />
Ama her şey bundan ibaret değil. Bu kitabı başyapıt yapan, kurgusunun orjinalliğini, geometrisinin kusursuzluğu değil, içeriğinin yarattığı anlam, gösterdikleri ve hissettikleri.<br />
Zor yorumlanan, çok keyifli okunan bir roman. Okumak her zaman ki gibi yazmaktan daha keyifli.<br />
Okumanın da yazmak kadar sanat olduğuna inananlar, okurlar ve yazarlar, tüm edebiyat severler için es geçilmemesi gereken bir eser.<br />
Yalnız kalmayı göze alarak okumaya devam edenler için, okurken dünyayı tanımazdan gelenler için, "Bir Kış Gecesi eğer Bir Yolcu" nun Kıyamet Romanı, Oracıkta Sonunu Bekleyen Öykü Hangisi? ' nden bir paragraf:<br />
<br />
<i>"Hayır, diye düşünüyorum; benim ve Fraziska'nın çevresinde yeniden oluşmasını isteyeceğim dünya size ait olamaz; ben yoğunlaşarak bütün ayrıntılarıyla arzulayacağım; şu anda Fransizka ile baş başa kalabileceğim bir ortam düşünmeliyim; söz gelimi kristal avizelerin yansıdığı aynalarla dolu olan, bir orkestranın vals müziği çaldığı, keman ezgilerinin mermer masalarda dalgalandığı, fincanların dumanının tüttüğü, kremalı pastaların yendiği bir kafe olabilir. Bu arada dışarıda, buğulu pencerenin ötesinde, insanlarla ve nesnelerle dolu dünya varlığını hissettirmeli: Dost ve düşman dünya, neşe verecek ya da mücadele edilecek bir dünya... Bunu bütün gücümle düşünüyorum, ama artık gücümün dünyayı var etmeye yetmeyeceğini biliyorum. Hiçlik her şeyden güçlüdür ve bütün yeryüzünü kaplamıştır."</i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-7198539544856908462011-02-14T18:13:00.000+02:002011-02-14T22:38:18.039+02:00Tol<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5d3mcweUEgfYseNdHZkoUEy0w3lxmocCF2zW4_jyTUdp5JGPTDfhlLjGmVp3LQ75_eQvJhM9aiqf7Qs5vcHG_2NkNbSkPdqWxaN-woFS7Dq0_5dTBy8G6-_AYqw3vDETKOpmZt4xvBsM/s1600/tol.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5d3mcweUEgfYseNdHZkoUEy0w3lxmocCF2zW4_jyTUdp5JGPTDfhlLjGmVp3LQ75_eQvJhM9aiqf7Qs5vcHG_2NkNbSkPdqWxaN-woFS7Dq0_5dTBy8G6-_AYqw3vDETKOpmZt4xvBsM/s320/tol.jpg" width="212" /></a></div>Tol, Murat Uyurkulak'ın ilk romanı.<br />
Yazarların ilk kitaplarını okumaktan her zaman büyük keyif almışımdır. Çünkü ilk kitaplar yazarların hayatları boyunca biriktirdikleri değerli anlamlarla doludur. Yazarların ilk kitaplarından o yazarın hayata bakış açısını, inançlarını az da olsa çözebilirsiniz. Yazar en değerli anlamlarının, kim bilir kaç kere düzeltip, kaç kere üzerinden geçmiştir. Birilerinin okuyabilme ihtimaliyle onları en etkileyici şekle sokabilmek adına kim bilir kaç gece beyin sancıları çekmiştir. Geçmiş anılarıyla, şimdiki yaşadıklarıyla, inandıkları, inanmadıklarıyla, tanıdıklarıyla kim bilir kaç gece cebelleşmiştir.<br />
Ve ne şanslıdır ki Murat Uyurkulak; tüm bu acısının karşılığını yazdıklarının kitap haline döndüğünü, insanların okuduğunu gördüğünde almıştır.<br />
Ve ne şanslıyız ki biz, böyle içten, böyle muhteşem bir anlatımın eseriyle karşılaşabilme imkanı bulduk.<br />
Tol; bir intikam romanı.<br />
"Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi." cümlesiyle başlıyor. <br />
Bir şeye inanmanın ve o uğurda yaşayıp savaşmanın hayat için ne kadar anlamlı ve inandığınız yolun hayata tutunmanız için ne kadar yardımcı olduğunu bir cümlede hissettiriyor bize.<br />
İnançlar, arzular, yıkılan hayaller, uğruna kaybolanlar ve çaresizlikler üzerine bir hikaye. <br />
Nadir karşılaşılan muhteşem bir üslup ve şiir gibi bir roman. Edebiyatın olağanüstü yaratıcılıkta bir hikayeyle değil, kelimelerin dansıyla, oyunuyla, anlamıyla edebiyat olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Bu noktada Murat Uyurkulak muhteşem bir edebiyat üstadı. Bunun için kitaplarının sayısına değil, cümlelerinize bakmanız yeterli.<br />
Kitap olağanüstü bir sürükleyicilikle başlıyor, sizi sarıp sarmalıyor, bir süre sonra kahramanlar çoğaldıkça, ayırt edicilikleri azaldıkça ne yazık ki eski dikkatini kaybetseniz de kurgunun başarısı sizi devam etmeye istekli kılıyor.<br />
Tol, içeriğiyle ve anlattıklarıyla daha çok konuşuluyor olsa da, bence dikkat çekilmesi gereken nokta daha çok yazarın üslubu ve anlatımındaki şiirselliğin başarısı olmalı. Çünkü bir başyapıtı yıllar sonra zamanının ötesinde de başyapıt yapacak olan üslubu olacaktır.<br />
<br />
Ve kitaptan bir paragraf:<br />
<br />
"Dünyada varoluşumun bu kadar sorunlu olacağını hiç tahmin etmemiştim. Yirmi yaşında, kalıbı, rotası, adı gayet belli bir hayata yazılıydım. Otuz yaşına geldiğimdeyse, bin kapıdan kışlanmış bir tavuk kadar şaşkındım. Ne bir rotam, ne kalıbım, ne de adım kalmıştı artık. Bildiğim, öğrendiğim hiçbir şeyden emin değildim. Ağzımı araladığımda, dudaklarım yuvarlaklaşıp bir balık misali ağır ağır açılıp kapanıyor, beynimde cümle fikrimi felç eden sıcak, koyu sıvılar dolaşıyordu. Oysa yaşlandıkça, en azından birkaç şeyden emin olması gerekmez miydi insanın?"<br />
<span style="font-family: Century Gothic; font-size: small;"></span>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-38971185339095735042011-01-26T00:58:00.000+02:002011-01-26T02:29:48.649+02:00Ninni<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.randomhouse.com.au/systempicts/9780099437963.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://www.randomhouse.com.au/systempicts/9780099437963.jpg" width="196" /></a></div><a href="http://www.kitapadresi.com/kiboimg/18495.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><br />
</a><br />
<a href="http://www.bookclub9.com/userimages/user1367_1151478657.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><br />
</a><br />
<i>"Sopalar ve taşlar kemiklerini kırabilir ama kelimeler seni asla incitmez.</i>"<br />
diyorlar. <br />
<i>"Taşlar ve sopalar kemiklerini kırabilir ama kelimeler canını öyle bir yakar ki, şaşarsın."</i> a dönüyor cümle.<br />
<br />
Palahniuk'dan can yakan kelimelerle dolu bir kitap Ninni.<br />
Bir gücün esiri olmuş masum bir adamın hikayesi.<br />
Bir ölüm ninnisinin hikayesini yazdığı bir adamın hikayesi.<br />
Bilmenin azabını çeken bir başkahraman.<br />
Bildiklerinin onu efendi değil, köle yaptığı bir adam. Kelimelerin kölesi, büyünün kölesi.<br />
<br />
Kadim büyücülerin yarattığı bir güç, önce çok fantastik geliyor kulağa. Bir büyünün etkisine girebilme ihtimalimiz ne kadar?<br />
Oysa zaten bir büyünün etkisindeyiz. Kadim büyücüler değilse bile yaratıcısı, medya ve kültürün güçlü büyüsünün etkisi altındayız. Düşündüklerimiz, inandıklarımız, bildiklerimiz bize ait değil. Öğretilmiş kelimeler, hepsi birer cadı düğümü. Yaşadığımız hayat, düğüm düğüm örülmüş, içine üfürülmüş bir hayat. Modern dünya cadıları iletişim aygıtları.<br />
Beynimizin sesini duyamayacağımız kadar gürültü var heryerde. Sükunet bizim için artık korkutucu. Çünkü herşey sustuğunda kendimizle başbaşa kalma cehennemine düşüyoruz. Kim olduğumuzu söyleyecek, bize yol gösterecek bir rehber olmadan yaşayamıyoruz.<br />
Bir ismimiz var mı?<br />
Yoksa sadece bir tüketici miyiz?<br />
Yumurtası için çiftleştirilen tavuk gibi, eti için beslenen inek gibi, biz de paramız için eğlendiriliyoruz.<br />
Hür irademizi elimizden alıp bize bol bol eğlence veriyorlar.<br />
Mutlu değilsiniz ama eğlenebilirsiniz. Lüks arabalara, jakuzili evlere, kusursuz bedenlere sahip olarak, kendinizi önemli hissedebilirsiniz.<br />
Gerçekten ne istediğinizin ne önemi var, yeni dünyada değer, sahip olduklarınızdan geçer.<br />
<br />
Bir Chuck Palahniuk eseri Ninni, bir modern dünya eleştirisi. Fantastik imgelerle gündelik hayatı resmedebilen müthiş bir roman.<br />
<br />
Ve kitaptan bir bölüm:<br />
<br />
<i>"Başka şansım var mı ki, diyorum.</i><br />
<i>İstediğimle, istemeye koşullandırıldığım şey arasındaki farkı kestiremiyorum. </i><br />
<i>Gerçekte istediğim şeyle, istemeye zorlandığım şeyin ne olduğunu söyleyemiyorum.</i><br />
<i>Sözünü ettiğim şey özgür irade. Özgür iradeye sahip miyiz, yoksa yaptığımız, istediğimiz ve söylediğimiz her şeyi Tanrı mı yazıp çiziyor? Özgür irademiz var mı, yoksa doğdumuz andan itibaren medya ve kültürümüz bizi, arzularımızı ve hareketlerimizi kontrol mi ediyor? Benim özgür iradem var mı, yoksa aklım Helen'ın yaptığı büyünün etkisi altında mı?"</i>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-33356190331764649732011-01-17T01:27:00.000+02:002012-10-29T22:39:07.455+02:00Betty Blue<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcPpLZyDnnp5g95oZX91gZsx_bCgjz5ZGgPVqslZo1sDkoJMgvnehskwWAeWeMhqgXGPVhsr5nBkc8gORsRwMFYCGJ6_YXRYcqUj0ql2jJIc_HvPP2q4bCJ5pUmJDfqcdnAjwyAC85gaPp/s1600/ayrinti-yayinlari-philippe-djian-betty-blue-978975539177920111215161338.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcPpLZyDnnp5g95oZX91gZsx_bCgjz5ZGgPVqslZo1sDkoJMgvnehskwWAeWeMhqgXGPVhsr5nBkc8gORsRwMFYCGJ6_YXRYcqUj0ql2jJIc_HvPP2q4bCJ5pUmJDfqcdnAjwyAC85gaPp/s1600/ayrinti-yayinlari-philippe-djian-betty-blue-978975539177920111215161338.jpg" /></a></div>
Betty Blue bir aşk romanı mı?<br />
Betty Blue bir borderline hikayesi mi?<br />
Betty Blue Ayrıntı Yayınları'nın arka kapağına yazdığı gibi, "Kaderine razı olmayanların, öfkesini kontrol etmek istemeyenlerin, yüreğinde ateş yananların romanı" mı?<br />
Belki de bunların hepsi.<br />
Ama hepsinden önce ya da hepsiyle birlikte, bence Betty Blue kendilerine uygun tasarlanmamış bir evrende yaşamaya mahkum olanların romanı.<br />
<br />
Çocukluk bitip yavaş yavaş etrafımızdaki hayatın nasıl bir yer olduğunu görmeye başladığımızda, kafamız karışır, hem de çok. Bilim herşeyi tanımlayıp, anlamını daraltma kaygısıyla buna "ergenlik dönemi" adını verir.<br />
Oysa çocuğun etrafındaki o pembe fanus birdenbire tuzla buz olduğunda gördükleri o kadar acıdır ki; buna bu kadar kolay katlanabilmesi bile insanoğlunun ne kadar dayanıklı bir varlık olduğuna kanıttır.<br />
Tüm insanların annesi ve babası gibi olmadığını fark eder önce. Herkesin onu sevmeyeceğini öğrenir. Sevginin aşk halinin ne kadar acı verdiğini öğrenir. Sonra da daha da kötüleri olduğunu fark eder. İnsanların birbirlerinin lokmalarına, mutluluklarına, avucundakilere göz diktiği, birbirlerini ölüme terkettikleri, bebekleri katlettikleri bir dünyaya düştüğünü. Ölümü öğrenir sonra, ölümden daha kötü şeyler olduğunu da; cinsel tacizi, tecavüzü, işkenceyi, psikolojik şiddeti, acıların en büyüklerini yine insanoğlunun kendi kendisine yarattığını görür, kahrolur.<br />
Her insan için başında kahredicidir hayat, sonra birileri o kahredicilerden biri olur.<br />
Diğerleriyse başa çıkmayı öğrenir, unutmayı öğrenir, yok saymayı öğrenir, duymamayı, görmemeyi öğrenir.<br />
Kimisi de öğrenmez, öğrenmek istemez. İşkenceye göz yummanın, işkenceye ortak olmak olduğunu bilir.<br />
Asimile olmayı, unutmayı, temelinden yanlış bir sisteme çark olmayı kabul etmez. Diğer insanlar gibi olmayı değil, gerçek bir insan olmayı seçer. Karşı çıkar, direnir, savaşır, delirir. Deliler bu gezegenin en haklılarıdır.<br />
Standartlaştırılmış, sıradanlaştırılmış, ucuzlaştırılmış bir hayatı reddenler; kendilerine ait, bir akıl, bir hayat bir evren isteyenler; çoğu zaman yenilgiyi en baştan redderler.<br />
Bilirler ki onlar; kazanılmış bir yenilgi, dayatılmış bir zaferden yeğdir.<br />
<br />
Destansı Phillipe Djian eserinden :<br />
<br />
"Ben çocukken yolun aydınlık olacağına inanıyordum."<br />
<br />
<br />
.Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1947116605258040338.post-53281190501411793022011-01-10T17:24:00.000+02:002011-01-26T01:00:00.954+02:00Trainspotting<div class="separator" style="clear: both; font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="http://maxdunbar.files.wordpress.com/2010/12/trainspotting.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://maxdunbar.files.wordpress.com/2010/12/trainspotting.jpg" width="208" /></a></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">İnsanoğlunun hüznü, seçim yapabilmesi ile başlar der sanat felsefesi.</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">Seçimler keşkelere, keşkeler pişmanlıklara dönüşür. Hangisini seçerseniz seçin seçmediğiniz de yer eder aklınızda. Geride isteyerek bıraktıklarınız bile takılır peşinize.</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">Modern dünyada ise, seçimler bizim olmaktan çok uzaktır. Aklımızın bile bizim olduğu şüpheliyken seçimlerimize nasıl güvenebiliriz?</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">İçinde yaşadığımız gezegenin üzerine, insanoğlunun yarattığı evren, tüm hayatımızı şekillendirdiği gibi, seçimlerimizin de karar organıdır. Nasıl yaşamamız, nerede oturmamız, neler yapmamız, neye inanmamız gerektiği bizim için çok önceden belirlenmiştir. Biz sadece bize sunulan alternatiflerden birini tercih edebilme lüksüne sahibiz. Sunulmayan alternatifler modern dünya için yok demektir.</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">Ve Trainspotting bu noktada bir reddediş romanıdır. Öğretilen ve dayatılan alternatifleri reddenlerin hikayesi. Seçmemeyi seçerek, kendi hayatlarını kendi çizmek isteyenlerin hikayesi.</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">Size sunulan ve yazılan hayatı reddettiğinizde, o hayat da sizi reddeder. Bedenin işine yaramayan maddeleri atması gibi, sistem de sizi içinden atar. Reddeden sizken, reddedilen konumunda, dışlanmışlığın boşluğunda salınmaya başlarsınız. Tutunabileceğiniz her dal çoktan kesilip fırlatılmıştır. Ve yine sistemin sizin için hazırladığı, sizi uyutacak, susturacak, unutturacak çöplüğünde yuvarlanmaya mahkum olursunuz. Dahil olmak istemediğiniz dünya, size kendi hazırladığı hurdalığında uygun bir yer bulacaktır.</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">Ve işte bu noktada da Trainspotting, bir reddediliş romanıdır. Sistemin alt kültür olarak adlandırdığı ve nimetlerinden dışladığı, cankilerin, alkoliklerin, AIDS'lilerin, şiddete bulaşmışların, öğütüp kustuğu insanların hayatlarının hikayesidir.</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;">Trainspotting, İngiltere-Orange Kurgu Ödülleri’nin organizatörleri tarafından yapılan ankette belirlenen mutlaka okunması gereken “50 Çağdaş Roman” listesinde dünya edebiyatının önemli eserlerinden biridir. </span></span><span style="font-size: small;"><span style="color: black;">Kitapta kahramanların kendi ağızlarından yazılan hikayeler onların hayata bakış açılarını daha iyi vurgulaması yönünden önemlidir.</span></span><span style="font-size: small;"><span style="color: #cc9900;"> </span><span style="color: black;">Irwine</span><span style="color: black;"> </span><span style="color: black;">Welsh’in</span><span style="color: black;"> kitabını aksanlı yazmış olması,yaşanan psikolojiyi anlatabilecek tarzda tekrarlara,yarıda kesilen cümlelere yer vermesi okuyucunun yaşadığı özdeşleşmeyi kuvvetlendirmiştir.</span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;">Trainspotting</span><span style="color: black;">; İşsiz </span><span style="color: black;">Glasgow’lu</span><span style="color: black;"> gençlerin Merkez istasyonuna giren trenlerin numaraları üzerine birasına oynadıkları küçük bir kumar.</span></span><span style="font-size: small;"><span style="color: #cc9900;"> </span><span style="color: black;"> </span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;">Trainspotting</span><span style="color: black;"> hayatın klişelerinden kaçan insanların bunun verdiği can sıkıntısına katlanabilmek için seçtikleri, </span><span style="color: black;">dışarıdan</span><span style="color: black;"> anlamsız görünen yollara bir simge olarak seçilmiştir.</span></span><span style="font-size: small;"><span style="color: black;"> </span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;">Kitapta </span><span style="color: black;">Trainspotting</span><span style="color: black;"> kavramı </span><span style="color: black;">Begbie</span><span style="color: black;"> ve </span><span style="color: black;">Renton’ın</span><span style="color: black;"> Merkez istasyonda </span><span style="color: black;">Begbie’nin</span><span style="color: black;"> ayyaş babasıyla karşılaştığı ve babasının onu tanımadığı sahnede geçmektedir.</span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;">Tranispotting 1996'da Danny Boyle tarafında filme alındı ve kitabı kadar, hatta daha da fazla ilgi çekti. Başarılı edebiyat uyarlamaları arasında yerini aldı.</span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;">Trainspotting'in bir devam kitabı bulunmakta.; "Porno". En az Trainspotting kadar başarılı. Danny Boyle tarafından sinemaya uyarlanacağı haberleri geldiyse de kadronun kurulamaması nedeniyle askıya alındı. En son Türkiye'de yasaklanıp, yayımcısı Stüdyo İmge ceza almıştı. Sanırım maalesef hala yasaklı olmalı ki, satış dışı romanlar arasında. Bize Trainspotting'i de ilk getiren Stüdyo İmge'ydi. Şuan Siren yayınları tarafından yayımlanmakta.</span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;">Ve başkahraman Renton'dan;</span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;"><i>" Ben hayatı seçmemeyi seçtim. Başka birşeyi seçtim. Nedeni mi, hiçbir nedeni yok. Aklın varsa nedene ne gerek var ki?"</i></span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><span style="color: black;"> </span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div>Nihal B.G.http://www.blogger.com/profile/08685651418675184394noreply@blogger.com2