17 Ağustos 2015 Pazartesi

Aylak Adam

Kendinin yüzde kaçı sensin?
Doğduğun coğrafya, inandığın kitap, konuştuğun dil, doğduğun aile, gittiğin okul, seçtiğin meslek, ya da yapmaya mecbur olduğun meslek, toplumsal cinsiyet rollerin, toplumsal statünün sana dayattığı görevler.
Hepsine yüzde versek sana ne kadarı kalır?
Pek fazla bir şey kalmaz. Ama tırmalarsan alırsın, ama tırmalarsan kanarsın.
Öğrendiklerin, çoğu yalan.
Hayatta tutunmaya değecek pek bir doğru bulamazsın. Belki yaratırsın.
Kendin dışındaki sana öğretilen yüzdeleri kendinden çıkarırsan, içinde bir boşluk kalacak, yanında da bir boşluk kalacak. Sağın solun bir bakmışsın hep boş. Ama kendin olmayı seçebilecek kadar cesursan, kendin olarak yaşayacak kadar da cesursundur. Bir kere gördüysen zaten artık kimse ikna edemez seni. Miden bulanır, tiksindirir içinde olmak.

Aylak Adam C. de tiksinmiş bir adam. Uydurulmuş rollerden, zorunluluklardan, küçük hesaplardan, sahtekarlıklardan, sıradanlıktan tiksinmiş. Çoğu zaman kendiyle de iç hesaplaşma içinde, sıradanlığın kolaylığına alışıp kaybolmamak için sürekli tetikte.

Yusuf Atılgan'ın "Aylak Adam" romanın en önemli özelliklerinden biri de psikanalitik motifler içermesi. Saplantı haline getirdiği kadın bacakları ve kulak kaşıma tikinde bu motifleri belirgin bir şekilde görebiliyoruz. Daha net olanı ise, kendisini büyüten, annesi yerine koyduğu Zehra teyzesine olan büyük bağı, babasına olan nefreti ve çocukken yaşadığı travmayla iyice büyümüş, ve gelecek hayatını bir kadınla yaşayacağı gerçek sevgiyi arayarak geçirmesine neden olmuştur. C. hayatından çıkardıklarından oluşan bu boşluğu kendi yarattığı  bu anlamla doldurmaya çalışmaktadır. Kimi zaman da çoğumuz gibi, anlamı büyüttükçe altında ezilmektedir.

Aylak Adam zamanının çok çok ötesinde hikayesi ve anlatımıyla, çağdaş Türk edebiyatının en başarılı romanlarından biri. Yeniden okunduğunda keyif verebilen nadir kitaplardan.
Ve s.41 ile veda:

"Ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı. Kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. 'İş avutur,' derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu. Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktır onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şöför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak! Gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. Çabasız. Ama biliyordu: Yetinmeyecekti. Başka şeyler gerekti. Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...